Hamdullah Suphi Tanrıöver ve Atatürk Atatürk ve Zsa Zsa Gabor Selanik Askeri Rüştiyesi'nde dosyasına düşülen not ile: ''Çok zeki, fakat asabi ve fazla samimi olunması imkansız bir genç." (1283) Atatürk'ün, gece yarısından sonra Ankara'nın Tahtakale bölgesinde çıkan yangın yerine gelişi ve alınan önlemleri denetlemesi, yanında bulunan kişi Kılıç Ali, 18 Temmuz 1929. 1936, İstanbul. Gazi Mustafa Kemal Atatürk, Florya'da. 1928, Ankara Mustafa Kemal Atatürk'ün, Marmara köşkü’nün balkonunda çekilmiş fotoğrafı. (1929) Atatürk'ün çoğu kişisel ve özel koleksiyonlarda az yayımlanmış fotografları. Mustafa Kemal Atatürk'ün Kurtuluş Savaşı sırasında çekilmiş bir fotoğrafı. 1914, Sofya. Osmanlı ateşesi Yarbay Mustafa Kemal Hikayelerden haberdar olmak için e-mail adresinizi girin. Delivered by FeedBurner
Arap Fırını : Bir Mısır göçmeni, Mısırdan gelip bu semtin köşe başında simitçi fırını açtıktan sonra, bu ad ortaya çıktı. Arap Hasan : Hatay semtinde günümüzde Askeri Hastane’nin bulunduğu bölgenin XX. Yüzyıl’ın ortalarına kadar anıldığı ad "Arap Hasan"dır. Bu mevki XIX. Yüzyıl başlarında yaşayıp sürü yetiştiren Hasan adlı "Çukulata renkli" bir çobandan dolayı bu adla anılır olur. İnönü (eski Hatay) Caddesi üzerinde, Arap Hasan mevkiinde, bir zamanlar var olan çeşme de çok ünlüdür. Bu nedenle günümüzde bu bölge ve İnönü Caddesi üzerindeki durak “Çeşme” adıyla anılmaktadır. Semtin adı Hatay ilinden gelmektedir. Cumhuriyet'in ilk yıllarından anavatandan ayrı olan Hatay devletinde yaşanan sıkıntılar nedeniyle 1937 yılında daha önceleri adı "Mısırlı" ve "İnönü" olan caddeye Hatay adı verilir... Bu ad aynı zamanda cadde çevresinde gelişen yeni semtin de adı olur... Asansör : 1907 yılında yapılan asansör kulesinden ismini aldı. Bahribaba : Bir din
Birinci Dünya savaşı yıllarıydı.. Hollandalı Baron Von Heemstra Bugün Menderes adıyla bilinen Cumaovası’nda büyük ve zengin bir çiftlik sahibiydi… Şaşaalı ve ayrıcalıklı bir hayatı vardı… Çerkez Ethem ve adamları bu zengin adamın büyük çiftliğine göz koymuştu… 1913 ve 1918 yılları arasında İzmir Valiliği görevini yürüten Vali Rahmi Bey, Çerkez Ethem ve adamlarının Baron Von Heemstra’nın çiftliğini basarak haraç alacağı istihbaratını almış ve jandarmaları çiftliğe göndererek baskına engel olarak Çerkez Ethem’in adamlarına bir güzel dayak attırmıştı… Rahmi Bey’in Valilik görevi 1918 yılına kadar sürdü. İttihat ve Terakki’nin önde gelen isimlerinden olan Rahmi Bey 24 Ekim 1918 tarihinde görevden alındı ve partinin öteki önde gelenleriyle beraber tutuklanıp Bekirağa Bölüğü’ne kapatıldı, İstanbul’un işgalinden sonra da İngilizler tarafından Malta’ya sürüldü. Çerkez Ethem Cumaovası’nda yaşadığı, onurunu çok zedeleyen olayı unutmamıştı… İstanbul’da tutuklu olan Rahmi Bey’den intikam almak
Aslında bizim çoğunlukla ve hatalı olarak Batı medeniyetlerine atfettiğimiz ve bir türlü anlam veremediğimiz haftayı Pazar ile başlatmak , Ortadoğu’da da (en azından bir zamanlar) oldukça yaygınmış! Haftanın günlerinin neredeyse tamamı Farsçadan birebir alınmış. Pazar ba : yemek, zar : yer. Yemek yeri. (Yeri gelmişken, lalezar: lale bahçesi, gülizar: gül bahçesi demek!) Pazartesi Pazar’ın ertesi. (Ertesi ise tamamen Türkçe kökenli) Salı İbranicede üçüncü anlamına geliyor. Ayrıca Arapçada da “selase” üç, üçüncü anlamında kullanılıyor. Çarşamba Çar’ı şimdiye dek defalarca yazdım, bunu kendiniz çıkardınız diye umuyorum. Ama “şenbe” Farsçada gün demek, ki bu birçok şeyi açıklıyor. Çar + şenbe= Çarşamba, dördüncü gün! Perşembe Yine Farsça kökenli, penç + şenbe = penç Beş. şenbe gün, Perşembe; beşinci gün demek. Cuma Toplanmak, birleşmek, bir araya gelmek anlamlarına gelen bu kelime, ibadet amaçlı toplanmayı anlatıyor. Bir küçük ipucu da buraya gelsin; c ve m seslerinden oluşan Arapça ke
MUHTAR ÇAKMAĞI 1960'lı yıllarda uzun süre kullanılan ve halk arasında, "Muhtar Çakmağı" olarak bilinen benzinli çakmağın aslında muhtarlarla hiçbir alakasının olmadığını biliyor muydunuz? Son günlerde tezgâhlarda yeniden görülmeye başlanan çakmağın isminin neden "Muhtar Çakmağı" konduğunu muhtarların bile bilmediği ortaya çıktı. Çakmağın mazisini araştırıldığında ise karşımıza ilginç bir sonuç çıktı. Çok uzun yıllar önce Avusturya'da çalışan iki Türk, Türkiye'ye izne geldiklerinde satmak için bu çakmaktan yüklü bir miktarda alırlar. Ancak Türkiye gümrüğünde yakalanırlar ve çakmaklara zamanın Menderes hükümetinin yetkilileri tarafından bu çakmaklara el konulur. Aradan birkaç yıl geçer ve hükümet yetkilileri çakmakları ne yapacaklarına karar veremezler. Ve hükümet yetkililerince alınan ortak karar sonrası binlerce çakmak İl Valilikleri aracılığı ile bütün muhtarlara dağıtılır. O günden sonra da bu çakmakların adı "Muhtar Çakmağı"
Yorumlar
Yorum Gönder