Kayıtlar

Aralık, 2020 tarihine ait yayınlar gösteriliyor

Yılbaşı Hikayesi

Resim
  YILBAŞI HİKAYESİ Postanede çalışan memurlar yılbaşı günü Noel Babaya yazılmış bir mektuba rastlarlar. Noel Baba diye birisi olmadığı için mektubu kendileri açıp okurlar. Mektupta şöyle yazıyordur. 'Sevgili Noel Baba, ben 10 yaşında bir çocuğum. Hiç kimsem yok. Yetimhanede kalıyorum. Diğer arkadaşlarıma bir çok hediye geldi. Ama bana gelmedi. Senden üç şey istiyorum. Bana bir kalem, bir kalem kutusu ve bir de ayakkabı gönderirsen çok sevinirim.. Memurlar mektubu okuyunca çocuğa çok acırlar. Kimsesiz bir çocuğu mutlu etmek ve Noel Babaya olan inancını sarsmamak için kendi aralarında para toplarlar. Hediyeleri alırlar. Ancak para yetmediği için kalem kutusunu alamazlar. Ayakkabı ve kalemi çocuğa yollarlar..Bir kaç gün sonra çocuktan teşekkür mektubu gelir. Mektupta şunlar yazmaktadır. 'Sevgili Noel Baba, gönderdiğin hediyeleri aldım. Çok sevindim. Ancak gönderdiğin hediyelerden kalem kutusu gelmemiş. Onu da herhalde postanede şerefsiz memurlar almıştır Tüm Dostlara Mutlu Huzurlu

Bir Yol Hikayesi - Yıl 1938 - Gökova - Muğla

Resim
  Tarih 1938'di. O yıllar Ege'nin kuş uçmaz, kervan geçmez bir köyünde, bir muhtar halkla elele vererek önemli işlere imza atıyordu.. Muhtar aydın, çalışkan, çok sevilen, doğayı çok seven, çok bilge bir insandı.. Yörede nam salmıştı.. Köylüler muhtara besledikleri güvenle özverili çalışırdı.. Köylerine yol, köprü, okul gibi bir çok eser diktiler. Ancak, bölge bataklıktı... Tüm ova sivrisinek yuvasıydı.. Bu nedenle sıtma gibi salgın hastalıklar köylüyü canından bezdirmişti.. İnsanlar ölüyordu.. Muhtarın o güne kadar 8 kız çocuğu olmuş, 4'ü maalesef ölmüştü.. Son çocuğu erkek doğdu. Muhtar erkek çoçuğun şerefine halkına söz verdi. O bataklık kurutulacaktı. Çünkü bataklık kurursa, sıtmanın da kökünü kurutacaklardı.. İnsanlar yaşayacaktı.. Dönemin valisi de çalışkan, görev bölgesini ve bölge halkını düşünen, üstelik muhtarı çok seven biriydi. Muhtar ve köylüler valiye gittiler. Bataklığı ve onun neden olduğu hastalıkları anlattı

Eşeklere Verilen Diploma...

Resim
EŞEKLERE VERİLEN DİPLOMA..... Duydunuz, duymadınız: ben yine de anlatayım.  Adına “Asya diploması” denilen bir üniversite çıkış belgesi, Paris yakınlarında bir binada yıllarca verildi. Avrupa ve ABD’de geçerliliği olmayan bu diplomadan alan çok sayıda Türk bulunduğu, bunların bakan, genel müdür, müsteşar olduğu da iyi biliniyor. Olay şu; Asya ülkelerindeki geri zekalı bolluğunu, ilkelliği, ilkesizlikleri iyi bilen bir uyanık Fransız girişimci, bu ülkelerde ilan veriyor.Meslek sahibi olmayan zenginlerin geri zekalı çocukları , hangi meslek dalını istiyorsa, doktor, mühendis, mimar; bastırıyor parayı; birkaç ay sonra yapılan mezuniyet töreninde kep giyerek diplomasını alıyor. Artık o bir mimar, doktor ya da mühendistir.  Bu anlattıklarım tümüyle gerçek. O kadar ki bir nüktesi bile yaratılmış; Diplomasını almak için Paris’e giden zengin çocuğu,  bir ara diplomaları dağıtan uyanığın koluna girip; _Ne tutuyorsa parasını vereyim. Benim at için de diploma alabilir miyim? Adam kolunu hızla çık

Tanıdığımda adı Nicole'dü

Resim
Tanıdığımda adı Nicole'dü. Sevgisi uğruna, doğduğu toprakları, ailesini, alışkanlıklarını, sınırsız dostlarını bırakıp  Türkiye'ye geldiğinde de adını değiştirmemişti.   25 yıllık geçmişi ile köprüleri atmış, ama adını ve dinini korumuştu... Kışlalı soyadını alışının ikinci yılındaydı...  Altınay´a hamileliğinin de son aylarında...  Gözlerinden taşan bir mutlulukla kapıda karşılamıştı beni: Hem Türk, hem Müslüman olmak istiyorum...  Ben Tanrıya inanırım. Senin Tanrın ile benimki farklı değil ki?   Çocuklarımız iki toplum arasında kalmamalı.  Ben de her şeyi seninle, onlarla ve bu toprakların insanlarıyla paylaşabilmeliyim. Meğer yakın arkadaşlarımla birlikte müftüye gidip konuşmuş. İsmini bile seçmiş.  Ama sabredememiş “sürpriz”inin sonuna kadar... O gece “kelime-i şahadet”i sabırla ezberledi. Heyecandan uyuyamadı. Ertesi sabah müftünün yanından çıkarken, elinde artık “Nilgün Kışlalı” olduğunu kanıtlay

Muhtar Çakmağı Hikayesi

Resim
  MUHTAR ÇAKMAĞI 1960'lı yıllarda uzun süre kullanılan ve halk arasında, "Muhtar Çakmağı" olarak bilinen benzinli çakmağın aslında muhtarlarla hiçbir alakasının olmadığını biliyor muydunuz?   Son günlerde tezgâhlarda yeniden görülmeye başlanan çakmağın isminin neden "Muhtar Çakmağı" konduğunu muhtarların bile bilmediği ortaya çıktı.   Çakmağın mazisini araştırıldığında ise karşımıza ilginç bir sonuç çıktı.   Çok uzun yıllar önce Avusturya'da çalışan iki Türk, Türkiye'ye izne geldiklerinde satmak için bu çakmaktan yüklü bir miktarda alırlar. Ancak Türkiye gümrüğünde yakalanırlar ve çakmaklara zamanın Menderes hükümetinin yetkilileri tarafından bu çakmaklara el konulur.   Aradan birkaç yıl geçer ve hükümet yetkilileri çakmakları ne yapacaklarına karar veremezler.   Ve hükümet yetkililerince alınan ortak karar sonrası binlerce çakmak İl Valilikleri aracılığı ile bütün muhtarlara dağıtılır.   O günden sonra da bu çakmakların adı "Muhtar Çakmağı"

Kubilay Asteğmen'in şehit edilişi

Resim
Tarihte : 23 Aralık 1930. İnandılar, Dövüştüler, Öldüler... Sevgiyle, saygıyla, minnetle... Cumhuriyet filminde, Kubilay Asteğmen'in şehit edilişi. 1 Ocak 1931 itibarı ile bölgede Fahrettin Altay komutasında sıkıyönetim ilan edildi. Divan-ı Harp kuruldu ve sanıklar yargılanmaya başladı. 24 Ocak 1931 günü iddianame okundu, 28 sanığın idamına karar verildi. Zalimler, Kubilay’ı şehit ettikleri meydanda asılarak idam edildiler. Org.Mustafa Muğlalı Paşa Hikayelerden haberdar olmak için e-mail adresinizi girin. Delivered by FeedBurner               

Bugün, " 12 Aralık Dünya Rakı Günü "

Resim
  Bugün, "12 Aralık DÜNYA RAKI GÜNÜ" içenlere kutlu olsun... Garson                     : Efendim, sizleri burada görmek büyük mutluluk! Cemal Süreya         : Kim istemez ki mutlu olmayı?   Ama mutsuzluğa da var mısın? Garson                     : Anlamadım efendim? Can Yücel                : Geldiğin kadar değil, göründüğün kadar mutlusun                                        ve sakın unutma; gittiğin kadar değil,                                         hak ettiğin kadar unutulursun… Garson                     : Anlıyorum efendim… , Neyse, ne alırdınız? Nilgün Marmara    : Sen ne getirdin bana çocukluğundan? Garson                     : Çocukluğumdan mı?    Siz ne isterseniz mutfaktan onu getireceğim işte. Edip Cansever      : Bu aralar ellerim hep üşür benim.                                         Doktor ‘kansızlık’ der, ben ‘sensizlik’ derim. Nilgün Marmara    : Üşümüşüm, düşlerimin üzeri açıktı.                                            Garson                     : Ek