Bir Bornova Hikayesi

Birinci Dünya savaşı yıllarıydı.. 

Hollandalı Baron Von Heemstra Bugün Menderes adıyla bilinen 

Cumaovası’nda büyük ve zengin bir çiftlik sahibiydi… 

Şaşaalı ve ayrıcalıklı bir hayatı vardı…

Çerkez Ethem ve adamları bu zengin adamın büyük çiftliğine göz koymuştu…

1913 ve 1918 yılları arasında İzmir Valiliği görevini yürüten Vali Rahmi Bey, Çerkez Ethem ve adamlarının Baron Von Heemstra’nın çiftliğini basarak haraç alacağı istihbaratını almış ve jandarmaları çiftliğe göndererek baskına engel olarak Çerkez Ethem’in adamlarına bir güzel dayak attırmıştı…


Rahmi Bey’in Valilik görevi 1918 yılına kadar sürdü. İttihat ve Terakki’nin önde gelen isimlerinden olan Rahmi Bey 24 Ekim 1918 tarihinde görevden alındı ve partinin öteki önde gelenleriyle beraber tutuklanıp Bekirağa Bölüğü’ne kapatıldı, İstanbul’un işgalinden sonra da İngilizler tarafından Malta’ya sürüldü.


Çerkez Ethem Cumaovası’nda yaşadığı, onurunu çok zedeleyen olayı unutmamıştı… 

İstanbul’da tutuklu olan Rahmi Bey’den intikam almak zorundaydı ve intikamın yolunu hadiseden birkaç sene sonra buldu:


Valinin Bornova’daki İngiliz okuluna giden sekiz yaşındaki oğlu Alp’i kaçırmak… 

Vali Rahmi Bey’in oğlu Alp Aslan olayın yaşandığı 12 Şubat 1919 gününü yıllar sonra Tempo Dergisi’ne verdiği röportajda şu cümlelerle anlatmıştı. "Ben Bornova'da mektebe gidiyordum. Mektebin yakınında bir mezarlık vardı. Park yapılmaya karar verilmişti (Bugün orayı Bornova Büyük Park olarak biliyoruz). Daha 8-9 yaşlarındaydım. Önünde Manisa yoluna ayrılan bir kavşak vardır. Orada bir payton duruyordu (Büyük Park’ın kemerli kapısının önü). 

Ben de mektepten çıktım. Arkadaşlarımdan ayrıldım tam mezarlıktan geçiyordum. Paytondan başında kalpaklı, pardösülü iri yarı yakışıklı biri indi, hiç benimle ilgilenmiyor gibiydi. Tam yanımdan geçerken kolumdan yakaladı. İsmimi sordu, söyledim. Tedirgin olmuştum. "Baban seni istiyor, seni ona götüreceğim" dedi. Babamın İstanbul'da olduğunu biliyordum ama tevkif edildiğinden haberim yoktu. Ben de babamın İstanbul'da olduğunu söyledim. 

"Annem bekliyor gelemem” dedim. Beni yakaladı, paytonun içine koydu. Daha koyar koymaz paytonun öteki kapısından atlayıp kaçmaya çalıştım ama içerideki iki kişi beni yakaladı.”

 

Jandarma hemen peşlerine takılmıştı ama 23 gün süren çatışma ve kovalamacanın ardından küçük Alp ile birlikte Çerkez Ethem ve adamları izlerini kaybettirip Bozdağ eteklerinde bir eve saklandılar. Oradan yazdıkları bir mektupla 53 bin Reşat altını fidye istediler

 

Rahmi Bey’in fidyeyi bulmaktan başka çaresi yoktu, 

ama Bekirağa zindanında tutuklu olması sebebiyle yapabileceği bir şey de yoktu… 


Çare olarak akrabaları ve arkadaşlarını İzmir’e gönderdi ve nesi var nesi yoksa sattırdı… 

Vali Bey nesi var nesi yoksa sattırmıştı ama toplanan para, 

53 bin lira fidyenin yanında komik bir miktardı… 

Bunun üzerine İzmir’de büyük bir kampanya başlatıldı… 

Hemen sokak başlarına yardım sandıkları kuruldu. İzmirliler çok sevdikleri Vali Rahmi Bey’in oğlunu kurtarmak için tek vücut olmuşlardı ama fidye miktarı öyle büyüktü ki toplanan para istenen miktarın ancak üçte biri kadardı… 


Geri Kalan meblağı ise Rahmi Bey’in Alanyalızade Mahmut ve Nazmi Topçuoğlu adlı iki arkadaşıyla Bornova’da yaşayan yardımsever insan Henri Giraud karşıladı. 

Henri  Giraud, 21 Ocak 2016 tarihinde vefat eden Koç Holding Yönetim Kurulu Başkanı Mustafa Koç’un eşi Caroline Giraud Koç’un büyük dedesidir.


Dönemin parasıyla çok büyük bir miktar olan 53 bin Reşat Altını Çerkez Ethem’e ödendi ve Vali Rahmi Bey’in oğlu Alpaslan 6 Mart Salı Günü serbest bırakıldı ve bir refakatçi nezaretinde Salihli’deki bir çiftliğe bırakıldı. Alpaslan Salihli’den Bornova’daki eve getirildiğinde, anne Nimet hanım bir ütü tahtasının üzerinde uyuyordu. 8 yaşındaki küçük Alpaslan’ı kurtarmak amacıyla ne var ne yoksa satıldığı için sadece dört duvar kalan bu ev, Alpaslan Bornova’da okuduğu için ailenin bir dönem kaldığı, Bornova’ya geldiğinde Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün de önünde fotoğraf çektirdiği, bugün Subay Ordu Evi olarak kullanılan Davy Köşkü’dür.


Çerkes Ethem’in haraç almak istediği çiftliğin Hollandalı sahibi Baron Von Heemstra Birinci dünya Savaşı’nın ardından karısı, bir oğlu ve üç kızını da alarak Hollanda’ya geri döndü…


Baron’un ortanca kızı Ella başarısız bir ilk evlilikten sonra İngiliz bir bankerle evlendi. 

1929’da bir kızları oldu… Kısaca ‘’ Edda’’ diye çağırdıkları bu kızın tam adı Edda Kathleen van Heemstra Hepburn - Ruston’du. 


Ama biz O’nu “Tiffany’de Kahvaltı”, “ My fair Lady” ve “ Roma Tatili” filmlerindeki unutulmaz rolleriyle “AUDREY HEPBURN” olarak tanıdık…


Film senaryosu gibi yaşanmış bir hikaye.

Yeter ki kulak verin. İzmir’in anlatacak daha çok hikayeleri var.


Milliyet Ege hafta sonu yazısıdır..







    


Hikayelerden haberdar olmak için e-mail adresinizi girin.

Delivered by FeedBurner

http://facebook.com/adnycl.blog          

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Atatürk'ün az bilinen nadir fotografları

İzmir'in Semt Adları Nereden Geliyor

Haftanın Günlerinin Kelime Anlamları

Muhtar Çakmağı Hikayesi