Dev pehlivan Filiz Nurullah


Dev pehlivan Filiz Nurullah Japon rakibine karşı
Filiz Nurullah, asıl adı Ali Nurullah Hasan, 
Türk güreşçisi 2,18 metre boyu ve 175 kilo ağırlığı nedeniyle 
Filiz lakabıyla anılıyordu. 1870-1912.

Wikipedi ansiklopedisi, bu ünlü pehlivanın tam adını "Ali Nurullah Hasan" olarak veriyor. 2.18 m.lik boyu ve 145 okka (175 Kg.) ağırlığı ile hakikaten dev bir cüsseye sahip olan bu pehlivan, 1870 yılında, şimdi Bulgaristan topraklarında kalmış bulunan Karaali-Şumnu'da doğmuş. Türkiye'de nam yaptıktan sonra Paris, ABD ve Londra'yı da dolaşıp burada çeşitli karşılaşmalar yapan pehlivan, 1911 yılında güreşi bırakıp İstanbul'a dönmüş ve 1912 yılında, daha henüz 42 yaşındayken hayata veda etmiştir. Allah rahmet eylesin ve amin!..
Bugün burada, bu amansız pehlivana dair anlatacağımız şu küçük anektod, diyebiliriz ki, sadece bir anıdan ibaret olmayıp, bilenler için aynı zamanda hisse çıkarılacak bir kıssa mahiyetindedir de...
Öyle ise, şimdi gelelim hikayemize:
Filiz Nurullah, malum cüssesi ve güreşmek hususunda gösterdiği maharetle kısa zamanda adını dünyaya duyurunca, bu işten ekmek yiyen güreş organizatörleri de tabiatı ile derhal kulakları dikmişler ve bizim pehlivanın peşine düşmüşler. İşte, bir gün, bu taifeden bir grup Filiz Nurullah'ı Paris'e davet etmişler. Tabii, bunların maksadı (işleri gereği) daha çok para kazanmak olunca, klasik güreş müsabakalarından daha farklı bir müsabaka şekli icat etmenin daha kârlı olacağını ve böylelikle, sadece güreşe düşkün seyircilerin değil, bunların dışında kalan kimselerin de merakının celbedilmesinin mümkün bulunacağını düşünmüşler.. Çok geçmeden de aranan "şekil" nihayet bulunmuş. O günlerde, aynen Filiz Nurullah gibi, kendi dalında adını dünyaya duyurmayı becermiş bir Japon judocu varmış. Bu organizatörler bu Judocuya da ulaşmışlar ve ona da aynı teklifi götürmüşler. Neticede, o da Filiz Nurullah gibi bu teklifi kabul etmiş ve nihayet ikisi de bu maksatla Paris'e vasıl olmuşlar.
Müsabaka günü belirlenir belirlenmez, derhal afişler, ilanlar bastırılmış, Paris'in her köşesine bunlar asıldığı gibi, gazete ilânları da verilerek bu müsabaka bütün Avrupa'ya da duyurulmuş. Gün yaklaştıkça, millet akın akın Paris'e gelmeye başlamış. Yazar çizer takımı, her işlerini bırakıp bu müsabakanın nasıl neticelenebileceğine dair gazetelere makaleler yazıp, mülâkatlar vermeye başlamışlar. Ne ise, nihayet müsabaka günü gelip çatmış. Koca bir spor salonu binlerce kişi ile dolup taşmış.
Bu arada, müsabakayı anlatmaya geçmeden önce hemen altını çizelim ki, biri güreşçi, biri judocu olan bu iki adam arasında yapılacak olan bu müsabakada herhangi bir kısıtlama ve kural koyulmamış. Dileyen dilediği gibi hareket edecek ve rakibini "pes" ettirebiliyorsa ettirecek! Tek şart bu! "Pes eden" kaybedecek, "pes ettiren"kazanacak!..
İşte bu esas üzerinden her iki sporcu da mindere çıkıp yerlerini almışlar. Biri 2.18 m.lik boyu, 175 kiloluk ağırlığı ile Filiz Nurullah, diğeri de "tüy siklet" ama yerinde duramayan bir Japon!
Hakem, bunları minderin ortasına davet edip, bir düdükle maçı başlatmış. Japon, derhal havaya girip kollarını sertçe kaldırarak bir satır gibi havada sallamaya başlamış. "Hay, Huy" naraları eşliğinde yaptığı enteresan judo hareketleri ile Filiz Nurullah'ın etrafında dönüp duruyor ve gözlerini de onun gözüne dikerek, hesapça bizim Filiz'in önce gözünün kirişini kırmaya çalışıyormuş. Filiz ise garip sesler çıkararak hoplayıp zıplayan bu Japonu meraklı ve gülen gözlerle takip ediyor ve hiç bir şey yapmadan ortada öylece duruyormuş.
Müsabaka bir müddet böyle devam ettikten sonra Japon bir anda büyük bir bağırtı ile Filiz Nurullah'a hamle edivermiş! Filiz ise hiç istifini bile bozmadan bunun iki bileğini yakalayıverip yere yatırmış. Sonra da o koca gövdesi ile bunun döşüne oturmuş!.. Adeta tonlarca ağırlıktaki bir kayanın altında kalmışçasına acıdan bağırmaya başlayan Japon'unun bu bağırtısının arasında Japonca bir şeyler de dediğini farkeden bizim Filiz, orada bulunan tercümana seslenmiş:
-"Ne diyor bu?!!.."
Bunlara yanaşan tercüman, Filiz'in koca gövdesi altında inleyip duran Japon'a yanaşıp, dediklerini dinledikten sonra Filiz Nurullah'a dönmüş:
-"Diyor ki: Böyle müsabaka olmaz! Müsabaka dediğinde oyun yapılır!.. Bu benim üstümde öyle oturdu kaldı, hiç bir şey yapmıyor!.."
Bunun üzerine Filiz Nurullah tercümana gülerek şöyle demiş:
-"Söyle ona, oyun yapılmasına ben de karşı değilim!.. Buyursun, bildiği bütün oyunları yapmakta serbesttir!.."
Ve demeye gerek yok ki, bu cevap üzerine Japon'un "pes" etmekten başka bir çaresi kalmamış!..
* * *
İşin hisse kısmı ise şu ki, ben şahsen ne zaman bir "serbest piyasa, serbest rekabet" lâfı duysam, aklıma Filiz Nurullah'ın bu sözü geliyor:"Bildiğin bütün oyunları yapmakta serbestsin!.." Biri üstünüze 175 Kg. ağırlıkla oturmuşken nasıl olacaksa?!!..




Hikayelerden haberdar olmak için e-mail adresinizi girin.

Delivered by FeedBurner

http://facebook.com/adnycl.blog          

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Mekke Allah'ın evi

Atatürk'ün az bilinen nadir fotografları

Haftanın Günlerinin Kelime Anlamları

Asıl adı Adela'ydı

Hüseyin Baradan ve eşi Hayriye Baradan

Şarap şişeleri neden 750 ml ?

Atatürk'ü Anlatan En İyi Kitaplar

Muhtar Çakmağı Hikayesi

Küçük bir kızın hikayesi

Putin’in Hikayesi