Hüseyin Baradan ve eşi Hayriye Baradan

 Sinema sanatçısı Hüseyin Baradan, eşi Hayriye Baradan ile Yunan Adaları'na gemiyle çıktığı gezide büyük bir acı yaşadı...

Gemi Girit'e yaklaşırken eşini kaybetti , yapayalnızdı...
İşte o an kendi deyimiyle karşısında bir " melek " buldu...

" Melek " , Girit'te bir seyahat acentasının sahibi Manolis Gavrilakis'ti...

Gavrilakis, İlk kez gördüğü bu Türk'ün acısına ortak oldu , sıkıntılarını paylaştı...
" Annem " dediği Hayriye Baradan'ın cenazesinin İzmir'e çok kısa bir süre içinde gelmesini sağladı..."

Kurban Bayramı'nda , 45 yıllık eşim Hayriye Baradan'la uzun süredir görmeyi düşlediğimiz Yunan Adaları'na gideceğimiz için çok mutluyduk " diye söze başladı

Hüseyin Baradan...
Günlerdir sadece çok yakınlarının bildiği bir sırrı açıklamadan önce derin bir soluk aldı ,
" o acı günlere dönmek canımı acıtıyor ama artık yaşadıklarımı paylaşmak istiyorum " dedi ve başladı anlatmaya...

" Kurban Bayramı'nda Yunan Adaları'na düzenlenen bir geziye eşimle birlikte iştirak ettik... Gezi Kuşadası'ndan başlayacak , Mikonos , Rodos , Girit ve Santorini Adaları'nı kapsayacaktı. Gemimiz " Odesus " mükemmeldi...
Gemi kaptanı, 10 yaşına kadar Türkiye'de yaşamış bir Rum çocuğuydu. Gemide Türkler de vardı... Hatta Batı Dersaneleri'nin sahibi de eşiyle birlikte gemideydi...
Rodos'a geldiğimizde, özel bir gündü...
Eşime " dolaşmaya çıkalım mı" dedim... " Kendimi iyi hissetmiyorum , ben gemide dinleneceğim . Sen gez gel " dedi bana...
Dışarı çıktım ama her yer kapalıydı . Açıkçası eşim yanımda olmadan pek keyif alamadım... Kısa sürede döndüm gemiye...
Girit'e doğru yola çıktık...
Akşam yemeğinde yine dostlarımızla birlikte eğlendik...
Saat 09.30 sıralarında gemi sallanmaya başladı .
Eşim tedirgin oldu , " Hüseyin ben kamarada dinleneceğim " dedi.
Ben de onu yalnız bırakmak istemedim.
Odamıza çekildik... Bu arada, eşim " ben fena oluyorum " deyince telefonla doktoru çağırdım.. İnanmazsınız ama, bir ambulansta bile olmayacak sıhhi teçhizatla, bir doktor ve iki hemşire iki dakika içinde kamaraya girdiler.

Hemen eşime müdahale ettiler...
Tansiyonunu ölçtükleri sırada , " Hüseyin, ben ölüyorum " dedi ve gitti...
O doktorların gayretini yaşamayan bilemez . Ama sonuçsuz kaldı...
Donup kaldım... Beni dışarı aldılar . Gemi personeli benim için seferber oldu . Girit'e geldik , gemi kaptanı , iki hemşire ve ben karakola , ifade vermeye gittik.
Gemi iki saat sonra kalkacak... Bize iştirak eden rehberler de " ihtiyacınız olur ", diyerek 500 dolar bırakıp gittiler...

Girit Adası'nda yapayalnız bir adamım . Param kısıtlı...
Beni morga götürdüler , polis ifademi aldı.
Perişan bir haldeyim . Karakolda genç bir adam var...
Birden, " Ben size yardım etmek istiyorum " dedi , " Ben Comodor Seyahat Şirketi'nin sahibi Manolis Gavrilakis..."
Kendisine " Çok teşekkür ederim " dedim...
" Bakın çok yorgunsunuz . Ben şimdi sizi bir otele götüreceğim .
Biraz dinlenin " dedi...
Peki deyip çıktık,

" Astoria " diye 5 yıldızlı bir otel... Orada sıkıntılıydım , yerimde duramadım... Az sonra Manolis eşiyle birlikte geldi . Yarı İngilizce , yarı Rumca anlaştık..
Sohbetimiz sırasında , kendisine " Manolis , benim vizem yok , gemi de gitti ben şimdi ne yapacağım " diye sordum...

" Sen bunu hiç düşünme . Ver bana pasaportunu , için rahat olsun..." diye yanıtladı sorumu...
" Manolis ne yapmam gerekiyor " diye tekrar sordum...
" Beni dinler misin " dedi " Sen şimdi buradan git... Hayriye Anne'yi bana teslim et.."

Bir an şaşırdım.. " Hüseyin ilk kez gördüğün bir adama nasıl güvenirsin ? " diye kendi kendime konuşurken , ondan bir teklif daha geldi:

" Ben size birşey sormak istiyorum...
Sizde çok kıymet verilen kendinden büyük insana ne denir ?.."
" Ağabey " dedim..
" Müsaade edersen ben size ağabey diyeceğim . Buyrun yazıhaneme gidelim " dedi.
Yazıhane çok güzel bir yerde... Ben ağlıyorum , ama onun nişanlısı benden fazla gözyaşı döküyor . Şaşkın bir haldeyim...
Manolis , " Ağabey " dedi , " Ben herşeyi ayarladım . Şimdi sen buradan uçağa bineceksin , Atina'ya gideceksin... Havaalanında seni bir araba karşılayacak . Şoförün elinde, isminin yazdığı bir levha göreceksin . Otelde 134 nolu odada kalacaksın.
Şoför ertesi sabah seni otelden alacak , Atina Havaalanına gideceksin..
Oradan Türk Hava Yolları'nın 10.45 sefer sayılı uçağına bineceksin . İstanbul'a vardığında 14.35'te kalkan İzmir uçağına bineceksin..."

Bunları söyledikten sonra , yazıhanesinin bir köşesinde bulunan " ikonu " bana uzattı ve ekledi:

" Ağabey sen Müslümansın . İnanmayabilirsin ama al çantana koy . Bu seni rahatlatır..."
Aldım ikonu , çantama koydum.
Haydi şimdi havaalanına gidiyoruz " dedi..
Peki dedim , " Eşimin cenazesi nasıl gelecek ?.."
" Sen onu düşünme " diye yanıtladı sorumu ve devam etti: " Anne bana emanet... Bu işler biraz fazla sürer , ama sakın merak etme...
En kısa zamanda anneyi İzmir'e göndereceğim..."
Arabasına bindik , elinde bir paket , yolluk hazırlamış , suyundan ekmeğine varıncaya kadar herşey var... Çekindiğimi anlayınca , ısrar etti :

" Bak bu saate kadar hiçbir şey yemedin... Bunları mutlaka ye.."
Bir de ilaç verdi , " bunu da 6 saatte bir içersiniz . Sizi rahatlatır..."
Manolis ve eşi uçak kalkıncaya kadar bekledi . Beni uğurladılar. Uçakta yalnız kalınca " 45 yıllık karını ellerin elinde nasıl bıraktın " diye başladım içten içe ağlamaya...

Atina'ya geldik . Kapıda bir Mercedes , yanında bir şoför , elinde " Mr. Baradan " yazılı bir levha... Dediği otele girer girmez telefonum olduğunu anons ettiler , danışmaya gittim...
" Abi ben Manolis , rahat geldin mi.. Ağlama bak , sakın ola ki otelde yememezlik içmemezlik etme... Saatte bir arayacağım seni... İlacını içtin mi ? "

Gece yatmadan önce , saat 01.00'de bir telefon daha... " Abi hapı içersen sakın içki içme..."

Ertesi sabah 09.00'da araba geldi...
Beni aldı , Atina Havaalanına vardık . İçeri girer girmez , yine telefon anonsu..

" Alo abi ben Manolis , nasılsın , iyi misin . Hiç üzülme , anneye otopsi yapıldı en yakın zamanda göndereceğiz.."

Bu arada Hüseyin Aslan , Hakan Tartan , Dışişleri Bakanlığı devreye girmiş..
Hakikaten bürokrası uzun iş... Geldik İstanbul'a...

Havaalanına iner inmez , " Sayın Hüseyin Baradan , danışmaya gelmeniz rica olunur " diye bir anons... Gittim yine Manolis...
" Abi Manolis , geldin değil mi , şimdi rahatladım oh... İlacını içtin mi..."
Bu arada iki kez Hüseyin Aslan'ı üç kez de oğlumu aramış " merak etmeyin baba az sonra uçakla geliyor" diye...

İzmir'e gelince beni Ege Koop Genel Başkanı Hüseyin Aslan ile İzmir Büyükşehir Belediye Başkanı Ahmet Piriştina karşıladı....

Büroya gelince , Manolis'i aradım...
Bana söylediği tek şey ; " Anneyi düşünme , cenaze pazar günü geliyor " oldu.

Pazar günü cenazeyi almaya gittiğimizde şaşkınlıktan dona kaldık...
Manolis cenazeyi gelin gibi süslemişti . Gözyaşlarımı tutamadım...

Ertesi gün Hocazade Camii'nde yapılan dini törenden sonra Hayriyemi toprağa verdik...
Onca kalabalığa karşın beni en çok duygulandıran, tam tören saatinde Manolis'in cep telefonundan araması oldu:
" Abi üzülme sakın ha, ağlamayasın... Çok kalabalık var değil mi ?..
İnsanın sevilmesi kadar güzel bir şey yok . Ben her zaman yanındayım artık.."

Eşimi defnettikten sonra Manolis'i aradım telefonla... " Sevgili dostum... En acı günümde yanımda oldun... Söyle bana , senin için ne yapabilirim ? "

Tek birşey söyledi Manolis , " Bunları düşünme , beni kardeşinin yerine koy bu bana yeter . Ama ille de birşey yapmak istiyorsan , İzmir'in methini çok duydum , hele Kordon'u pek güzelmiş... İkinci balayımı İzmir'de geçireceğim. Bana rakıyla balık ısmarlarsın , ödeşiriz..."

Gördüğün gibi Hürolcuğum ; yardımseverlik , ne dil , ne din , ne ırk hiçbir şey dinlemiyor .

İnsanlık başka bir olay...
Biliyor musun , oradan buraya cenaze masrafları 6000 dolar...
Uçak , yol , otel paraları bunun dışında...
Söyle Allahaşkına , böyle bir iyiliği bugün kim yapar ?...

Bu yaşadıklarımdan sonra , Yunan Başkonsolosluğu'na , Yunan Dışişleri Bakanlığına , Kültür Bakanlığı'na , Girit Valisi'ne , Girit Belediye Başkanı'na birer mektup yazdım .

Dedim ki :
" Sizin işte böyle bir vatandaşınız var , onunla gurur duyun..."

Acıyla dostluğu bir arada yaşamak nasıl birşey bilir misin Hürol...
İşte ben bunu ilk kez gördüğüm bir insanla o kadar yoğun yaşadım ki...

İnsanlığını kaybetmiş bu kadar puştun içinde yaşarken ,
böyle şeyler bana çok ama çok ağır geliyor...




Hikayelerden haberdar olmak için e-mail adresinizi girin.

Delivered by FeedBurner

http://facebook.com/adnycl.blog          

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Atatürk'ün az bilinen nadir fotografları

İzmir'in Semt Adları Nereden Geliyor

Bir Bornova Hikayesi

Haftanın Günlerinin Kelime Anlamları

Muhtar Çakmağı Hikayesi