1920'lerde İstanbul'u Gece Hayatıyla Tanıştıran Frederick Bruce Thomas'ın İlginç Hikayesi

1920'lerde İstanbul'un Gece Hayatı




Maksim kulübünü kimin açtığını biliyor musunuz? 

İşte bütün İstanbul'u caz ve gece hayatıyla tanıştıran, 

o dönem şehrin batılı muadillerinden geri kalmamasını sağlayan siyahi rusun, 

Thomas'ın ilginç hikayesi





1920’lerde istanbul’un en popüler gece mekânı maksim’i işleten ve istanbulluları batı tarzı danslardan gece hayatı kavramına kadar her şeyle tanıştırdığı söylenen, istanbul’un tek siyah beyaz rusu frederick bruce thomas’ın hikâyesi...


Mississippili eski bir kölenin oğlu olan Frederik Bruce Thomas, Abd'nin güney eyaletlerinden Chicago ve New york'a zengin olma hayalleriyle iş aramaya gelip garsonluk ya da valelik yapan sayısız siyah gençten biriydi. Bir macera duygusu ve Amerika'nın yaldızlı çağının ırkçılığından kaçma arzusuyla önce Londra ve Paris’e sonra 1899’da ancak birkaç 

Afro-Amerikalı'nın yaşama hayalini kurduğu bir yere, Rus imparatorluğu'na gitmişti. birkaç yıl içinde rus vatandaşlığına geçti, bir rusla evlendi ve Fyodor Fyodoroviç Tomas adıyla Moskova’nın en ünlü Maîtred’lerinden biri oldu. çalıştığı mekân, yar, şehrin en kibar ve bütün imparatorlukta tanınan bir lokantasıydı. daha sonra yine Moskova'da açtığı gece kulübü müşteri rekoru kırmış, gazetelerde çılgınca alkışlanmıştı.




Thomas renk çizgisini aşmış, Abd'de kalsa asla erişemeyeceği bir statü kazanmıştı. ancak siyaset ve devrim akıntıları ile baş etmek çok daha zordu. 1917 güzünden sonra, patlayan iç savaşta Moskovalıların henüz saf tutmaya başladıkları sırada, Thomas güneye, gönüllüler ordusunun elindeki görece güvenli bölgeye kaçtı. birçok rus tebaası gibi Odesa’yı geçici bir sığınak olarak kabul etti. 1919’da güneye ilerleyen bolşeviklerden kaçan binlerce çar yanlısıyla birlikte yine ülke değiştirdi ve bu sefer kendisini İstanbul’da buldu. Denikin ve Wrangel ordularının kalıntılarıyla şehre varan belki de tek siyah beyaz Rus’tu.

Thomas kısa sürede kendini toparladı. Lancashire’lı meyhaneci Bertha Prcotor’la tanışmıştı. Bertha’nın Pera palas yakınındaki barı o sırada şehrin en ünlü mekânlarından biriydi. birlikte, şişli tramvay hattının sonunda yeni bir mekân açtılar. Önce Anglo - American Villa and Garden, sonra Bertha’s, en sonunda Stella adlarıyla bilinen bu mekân müttefik subaylarının en gözde yerlerinden biri oldu. İşler o kadar iyi gitti ki Thomas birkaç yıl içinde daha büyük bir yer açacak hâle geldi. 1921 güzünde Pera merkezine daha yakın sıraselviler caddesi'nde yeni bir yer satın aldı. Yeni dans ve yemek kulübüne Moskova’daki eski mekânının adını verdi: Maksim. Belki de taksim meydanıyla uyaklı, zekice bir buluştu Maksim adı. 1920’lerin ortasında, o sırada İstanbul’da oturmakta olan Willy Sperco’ya göre, Maksim sadece İstanbullu’ların değil, gelip geçmekte olan ecnebilerin de en çok gittikleri yerdi. Maksim eski Rus soyluları ve bohem bozuntularıyla doluydu; herkes sigara ve içki içiyordu, sahnede siyahlardan kurulu bir Jazzband vardı.





Thomas İstanbul'da ayakta kalmaya çalışanların en yeteneklilerinden biriydi; zamanın ihtiyaçlarına göre vites değiştirmeyi iyi biliyordu. şapka değiştirir gibi, batılı bir kulüp sahibinden bir türk harem sahibine dönüşebilirdi. Bir grup amerikalı turist kulübe girerse Thomas derhal başına fes geçirir, sahneye çıkacak koro kızlarına şalvar giydirirdi. Böylece müşteriler biftek servis edilirken, sere serpe uzanmış köle kızlarla dolu osmanlı hareminde harika bir gece geçirirlerdi. Gece sona erdiğinde, bu egzotik kulüp sahibi eğilip müşterilerin elini dostça sıkar, sonra onları Good Bye efendi sözleriyle kapıdan geçirirdi.

Ama bu harika günler sürüp gidemezdi. Thomas işini büyütürken biraz acele davranmıştı. Rusların gidişiyle hem müşterileri azaldı hem de çalıştırabileceği adamlar. rakipleri de tek tek, mekânda hem yenilip içilip hem de dans edilen, genç kadınların garsonluk yaptığı bu yepyeni ve parlak modeli taklit etmeye pek hevesliydi. Grande rue’de (istiklal caddesi) yeni kulüpler açılıyordu: Rose noir, Turquoise, Karpiç, Kit-Kat… Maksim’in açılmasından 5 yıl sonra Thomas’ın borcu dağları aştı. borç verenler, o sırada gayri-müslim işadamlarına yapıldığı gibi, ya öde, ya da iflasını ilan et dediler. 1927’de kapılarını kapattı, ertesi yaz da bronşit sebebiyle öldü. Türk işadamları daha sonra mekânı Maksim gazinosu adıyla yeniden açtılar, ama eğlencenin neşesi sönmüştü artık. Thomas’ın new york Times’da çıkan ölüm ilanında, “savaş sonrasında dünya caz'a dalmıştı ve o, kozmopolit İstanbul’un geride kalmamasını sağladı” diye yazıldı. Gazeteler ona “cazın sultanı” adını yakıştırdılar, cenazesine yirmi-otuz eski dostu geldi, ama eski müşterilerinin çoğu daha yeni, daha heyecan verici mekânlara gider olmuştu.


kaynak: Charles King - Midnight at the Pera Palace




Hikayelerden haberdar olmak için e-mail adresinizi girin.

Delivered by FeedBurner

http://facebook.com/adnycl.blog          

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Mekke Allah'ın evi

Atatürk'ün az bilinen nadir fotografları

Haftanın Günlerinin Kelime Anlamları

Asıl adı Adela'ydı

Hüseyin Baradan ve eşi Hayriye Baradan

Şarap şişeleri neden 750 ml ?

Atatürk'ü Anlatan En İyi Kitaplar

Muhtar Çakmağı Hikayesi

Küçük bir kızın hikayesi

Putin’in Hikayesi