Struma

 Umuda Doğru Çıktığı Yolda Yüzlerce İnsana Mezar Olan Gemi: Struma



İkinci Dünya Savaşı'nın en hararetli günlerinde Alman soykırımından kaçmaya karar veren Yahudiler, gidilecek yerde hemfikirdi: İngiltere yönetimindeki Filistin



Alman ordularının, Avrupa'nın birçok noktasında kontrolü ele geçirmeye başlaması ve bu bölgelerdeki Yahudileri toplama kamplarına göndermesi, genel bir huzursuzluk yaratmıştı. Yahudiler, yalnızca Alman egemenliği altında değil, henüz Nazi askerlerinin ayak basmadığı bölgelerde de yoğun baskı altındaydı. 

Romanya'daki Nazi katliamları ve Romanya hükümetinin Yahudi karşıtı yasaları

Almanya'nın Yahudi karşıtı uygulamaları, başta yürürlüğe girdiği işgal altındaki Polonya olmak üzere birçok ülkede Yahudilerin üzerindeki baskıyı artırmaya başladı. Polonya'daki Nazi yasaları, o dönemde Romanya'da da uygulanmaya başladı. 1941'de, Romanya'nın Yaş şehrinde yaklaşık 4bin Yahudinin Naziler tarafından katledilmesi sonrasında, ülkeden ayrılmak isteyen Romen Yahudileri, bir gemi ile Filistin'e gitmeye karar verdi.


Struma, 12 Aralık 1941'de Köstence Limanı'ndan hareket etti



1867 Newcastle yapımı, Panama bandıralı, Bulgar mürettebatlı eski bir gemi olan Struma, hayvan taşımacılığında kullanılıyordu. Kapasitesinin 150-200 kişi arası olduğu ifade edilen bu gemiye 800'e yakın yolcu binmiştir. 

Ahırları kamaraya döndürülmüş bu eski gemi, Romanya'dan ayrılmak isteyen Yahudiler tarafından son paraları ödenerek alınmıştır. Ancak o dönem Romanya gazetelerinde ilanı verilen bu gemi, daha farklı fotoğraflarla sunulmuştu. Hareket günü geminin halini gören insanlara 'daha iyi bir gemiye geçeceğiz' yalanları söylense de, bu asla gerçek olmadı. 

Ancak bir kayık dahi olursa olsun, baskılardan ve ölümden kurtulmanın tek yolu Struma'ydı. Suda durması bile bir mucize gibi görünen ahşap döküntüsü, açık denizde daha iyi bir gemiye geçme, ve İstanbul boğazından geçip Filistin'e varma ümidi ile 10 mürettebat ve yaklaşık 790 yolcusuyla gemi hareket etti.



 



Struma, Köstence Limanı'ndan ayrılmasının ardından iki kere arızalandı. İlk arızada, civardaki bir gemiye yanlarında bulundurdukları değerli eşyalarını satan yolcular, sorunun çözülmesini sağlamıştır.

İstanbul'a varılduğında ise, ikinci bir motor arızası meydana gelir ve Struma Sarayburnu açıklarına demir atar. Geminin İstanbul'a demir atması ile birlikte, uluslararası baskılardan ötürü zorlukla geçen 9 haftalık 'bekleyiş' de başlamış olur.

Alman Büyükelçiliği'nden uyarı

Struma İstanbul'a demir atınca, Almanya tarafından Türkiye'ye yolcuların karaya çıkarılmaması gerektiği yönünde bir uyarı yapılmıştır. Bunun sebebi olarak ise 'yolcuların salgın hastalık taşıdığı' gösterilmiştir. 

İngiltere, Struma'nın Filistin'e ilerlemesini istemiyor

800'e yakın Yahudi yolcu, Struma'da beklerken Türkiye'ye yalnızca Alman hükümeti tarafından baskı yapılmıyordu. Aynı zamanda İngilizler de, Struma'nın Filistin'e gitmesi taraftarı değillerdi. Bunun sebebi, o dönemde Filistin'de kurdukları yönetimin, Yahudilerin sayısı arttığı taktirde zora gireceği düşüncesiydi. Struma Filistin'e varırsa, Avrupalı diğer Yahudiler de Filistin'e varmak için harekete geçecekti. İngiltere, bu düşüncesinden ötürü yoğun baskı uyguladı.

Romanya da gemiyi kabul etmedi

Almanya ile müttefik olan Romanya da, Struma'nın tekrar Romanya'ya dönmesini istemediğini açıkladı. 

Kısacası, yüzlerce çaresiz Struma yolcusunun sığınabileceği ne bir kimse, ne de bir ülke vardı. Umutsuz bekleyiş başladı.


Yüzlerce insan, İstanbul'da haftalarca karantina altında bekledi



Savaş'ta taraf olmak istemeyen Türkiye'nin denge oyunu

İkinci Dünya Savaşı'nda tarafsız kalmak için çok çaba sarf edilen dönemde, savaşın her iki tarafının da Yahudi mültecilere karşı bir tutum ortaya koyması, Türkiye'yi eli kolu bağlı bir pozisyona getirmiştir.  

Struma Türk karasularına girdiğinde, birçok devlet bu konudaki baskısını hissettirmeye başladı. Yahudi cemaati tarafından, karantinada tutulanlara yardımlar yapılıyordu. İstanbul'un son derece soğuk geçtiği söylenen 1942 kışında, gemidekilerin haftalarca ahırdan bozma kamaralarda kalması, yaşanan sağlık sorunlarına rağmen karaya çıkamaması tarihe ayıp olarak geçmiş bir durumdur. 

Yahudi cemaati finansmanı ile, yolculara yardım 

Yolculara Kızılay tarafından yiyecek ve içecek yardımı Struma'nın İstanbul'a demir attığı süre zarfında yaşananlar birkaç kitapta derlenmiştir. Uluslar arası baskılar neticesinde hareket edemeyen, umudu her geçen gün tükenen Struma'nın ayrılmasına izin verilmese de, yolculara bazı yardım kuruluşları tarafından düzenli olarak yardım edildiği söylenmektedir. Yazar Cengiz Özakıncı'ya göre her gün gemiye 300 kilo ekmek, 100 kilo galeta, 100 kilo tuzlu uskumru balığı, 50 tane limon, 10 sandık portakal, 50 kilo şeker, 100 kilo havuç, 50 kilo helva, 1600 adet yumurta, 250 kilo patates, 3 kilo tuz, 50 kilo hurma, 50 kilo incir, 50 kilo salam, 10 şişe kanyak, 2 kilo ıhlamur, 200 paket sigara, 50 kilo fındık ve 50 kilo beyaz peynir veriliyordu.

Struma'dan İstanbul'a çıkmayı başaran birkaç 'şanslı' kişi

Standard Oil Company of New York isimli ABD petrol firmasının Romanya müdürü olan Martin Segal ve ailesi, bunun dışında da kanama geçiren hamile bir kadın Struma'dan ayrılabilmiştir. Martin Segal'in kabul edilmesi, ABD'nin girişimleri ile olmuştu. Aynı zamanda Vehbi Koç da Segal ailesinin Struma'dan ayrılabilmesi için girişimlerde bulundu. 

Struma'dan kurtulmak için denize atlayıp kaçmayı deneyenler de vardı. Bir genç kaçarken yakalandı ve tekrar bindirildi. O esnada gömleğini satıp, ailesine bir kart gönderdiği de bazı kaynaklarda geçmektedir.

Çabalar sonuçsuz kaldı

Gemi Sarayburnu'ndan Karadeniz'e doğru çekilirken, yolcuların son bir umut olarak çarşaflara 'Yaşasın Türkiye, kurtarın bizi' yazdığı, sloganlar attığı bazı kaynaklarda geçmektedir. Ancak Türkiye, baskıların altında kaldı ve yüzlerce masum insanı, sonu az çok belli olan karanlık bir sona doğru gönderdi.


Faciaya doğru: Struma römorklar tarafından Karadeniz'e çekiliyor...



Haftalar süren müzakereler sonuç vermeyince, Türkiye gemiyi Karadeniz açıklarına geri göndermeye karar verdi. Motoru hala çalışmayan gemi, 23 Şubat 1942'de römorklar ile Şile açıklarına çekildi.

24 Şubat sabahı, büyük bir patlama ile batan gemi, 103' ü çocuk olmak üzere 768 kişiye mezar oldu. Kurtulmayı başaran iki kişiden birisi David Stoliar isimli bir yolcu ve diğeri ise geminin ikinci kaptanı Ivanof Diko oldu. Bu yolcular, ölmek üzereyken Türk kurtarma kayıkları tarafından bulunmuş ve kıyıya çekilmiştir. 

Sorumlu kim?
Struma faciasının ardından 'yaşananların sorumlusu kim' tartışmaları başlamıştır. Türkiye'nin, '500 yıl önce İspanya'dan kaçan Yahudilere' kapılarını açan çizgisinden, Strume ile gelinen bu duruma nasıl geldiği soruları sorulmuştur.

Dönemin Başbakanı Refik Saydam, olayın ardından şu açıklamayı yapmıştır:

Biz bu hususta elimizden gelen her şeyi yaptık. Maddî, manevî en ufak mesuliyetimiz yoktur. Türkiye, başkaları tarafından arzu edilmeyen insanlara meclâ olamaz. Türkiye, başkaları tarafından arzu edilmeyen inanlar için vatan hizmeti göremez. Bizim tuttuğumuz yol budur. Kendilerini bu sebepten İstanbul’da alıkoyamadık.

Struma'yı kim batırdı?

Diğer bir tartışma ise geminin hangi ülke tarafından batırıldığıdır. Bazı kişiler, Türkiye'nin Struma'yı vurduğu konusunda iddialara sahiptir, ancak SC-213 kodlu Soyyet denizaltısının zabıtlarında, o güne dair resmi bilgiler yer almaktadır ve Struma'yı SSCB'nin batırdığı birçok kişi tarafından kabul edilmekte.


SSCB askeri arşivleri, Struma'nın vurulduğunu doğruluyor



İkinci Dünya Savaşı'nın gergin atmosferinde, Karadeniz'e giren tarafsız ya da düşman tüm gemilerinin batırılmasına dair gizli emre sahip SSCB donanma birimleri, 24 Şubat sabahı Struma'yı hedef aldı. Olay, askeri arşivlerde şu şekilde geçmektedir;

Sc-213 denizaltısı ... 24.2.1942 sabahı korumasız vaziyetteki düşman gemisi Struma'ya rastladı ... Gemi 1118 metreden başarıyla torpidolandı ve batırıldı ... Genç subaylar ... Gemi Komutanı ve astsubaylar ... ve torpidoyu ateşleyen Kızıl Filo denizcileri ... cesaret örneği sergilemişlerdir.

SC-213'ün kaderi de farklı olmadı

Olayın ardından 1942'nin Ekim ayında, SC-213 denizaltısı Karadeniz'e döşenmiş bir mayına çarparak batmıştır. Mayının Romanya tarafından döşendiği iddiası güçlü olmakla birlikte, bir rivayete göre Almanya denizaltı avcısı tarafından batırılmıştır.


Facianın son tanığı İsmail Aslan



Gemiden sadece 16 yaşındaki David Stoliar ve ikinci kaptan Ivanof Dikof bir tahta kirişe tutunarak kurtuldular. İkili sabaha kadar birbirlerini tokatlayarak donmamaya çalışırken, Dikof suya düşünce umutları tükenen Stoliar, cebindeki çakıyla bileklerini kesmek istedi. Parmakları donan Stoliar çakıyı açamadı ama ölmek üzereyken 12 kürekli Türk kurtarma kayığı tarafından bulundu.

Şile açıklarında yaşanan facianın son tanığı olan İsmail Aslan, hayatını kaybedenlerin cesetlerini denizden çıkarıp defnettiklerini günü daha dün gibi hatırlıyor. Faciadan kurtulan tek isim olan Stoliar ile buluşması ise 2001'de gerçekleşmiş;

10 yıl önce barakama bir kadın ile yaşlı bir adam geldi. Kadın Türkçe biliyordu. Adam bana Struma’dan kurtulan David Stoliar olduğunu söyleyince çok şaşırdım. Bana sarıldı ve ellerimi tuttu. 1 saat barakamda kaldılar. Kadın, David’in kitap yazdığını benden de bahsedeceğini ve para istemeyeceğime dair kağıt imzalamamı istediler. Bende imzaladım. Giderken hayatını Şilelilere borçlu olduğunu söyledi

Bu arada David Stolier, 2014'ün Mayıs ayında 91 yaşında hayatını kaybetti.


Struma'ya 58 yıl sonra ulaşıldı



Teknik Dalış Takımından (TDT) aldığı destekle çalışmalarını yürüten Sualtı Araştırmaları Derneği, üç yıllık bir çalışmanın ardından Struma'nın enkazına ulaşmayı başardı. Gemi, İstanbul Boğazı'nın 6 mil kuzeyinde, 70-80 metre derinliğinde bulundu. Proje koordinatörü Levent Yüksel'e ait açıklama;

Karinasının üzerinde, kireçli su ısısı nedeniyle,yılmadan uzanan, acıların ve inançların gemisi, dehşetin gemisi Struma’ydı. Biz Struma’yı bulmadık. Struma bizi misafir etti. Defalarca dalmamıza, her seferinde bir yerine inmemize rağmen sırrını saklamayı başaran Struma, sonunda bize güvenmiş, bizi kabul etmişti. Gizemini bizimle paylaşmıştı. Bu saygı yüklü, duygu yüklü bir buluşmaydı. Nefesler tutuldu, soluklar kesildi. Kıç bordasında olması muhtemel ismi görmek için kekamozu kazıyıp, Struma’ya zarar vermek istemedik.
Belirli belirsiz gözüken tek harfi pas geçtik, kıç güverteye çıktık. Karadeniz’in o derinliklerde görüş verdiği bu nadir günde, meleklerin bizimle beraber olduğuna inandık. Kıç tarafta yaptığımız video çekimlerinden sonra, boydan boya, baş tarafa uzandık. Infilakın etkisiyle hafif sancak tarafa boyun eğmiş baş tarafın belirli belirsiz hüznü bir yana, tarihe direnen bu abideyi saygıyla selamladık.


Faciada ölenlerin anısı, İsrail'in Ashdod kentinde yaşatılıyor



İsrail'in Ashdod kentinde bulunan bu anıt, 24 Şubat 1942'de hayatını kaybeden yüzlerce kişinin anısını yaşatıyor.

Türkiye içinse bu konuyu dillendiren isimlerden İshak Alaton oldu. Sarayburnu'na, Struma trajedisi ile ilgili bir anıt yapılması gerektiğini ifade eden Alaton ve Struma kitabının yazarı Halit Kakınç'ın basın toplantısının ardından epey zaman geçti, ancak konu rafa kaldırılmış gibi görünüyor.



Popüler kültür ve Struma



Struma ile ilgili Türkiye'de dikkat çekmiş eserler mevcuttur. 

Struma'da anılarını bir deftere kayıt eden bir kadının yaşadıklarını içeren Hakan Akdoğan kitabı Struma: Karanlık'ta Bir Ninni (aynı zamanda görselin de alındığı kitap);

"ikinci dünya savaşı'nın en karanlık günlerinde, köstence'den yola çıkan struma adlı bir gemi, istanbul kıyılarına demir atar. kendilerine yeni bir ülke arayan yüzlerce yahudi'yi
nereye kadar taşıyabilecektir bu yüzer tabut?..
sorunun yanıtı, tarihin en utanç verici sayfalarından biridir.
'lanetliler gemisi'nin kaderi, karadeniz'in karanlık sularına gömülmektir.

Aynı zamanda facia ile ilgili, Halit Kakınç'ın belgesel niteliği taşıyan Struma: Yüzen Tabut kitabı da önemli eserlerdendir. 

Zülfü Livaneli'nin büyük beğeni toplayan Serenad isimli romanı da, bu olaya dayanmaktadır ve konu hakkında bilgi sahibi olmak isteyenler için önerilecek eserlerdendir. 

Doğan Akhanlı tarafından yazılan Madonna'nın Son Hayali de, içinden Struma geçen yerli eserlerden.

Doğan Akhanlı Madonna'nin Son Hayali'nde, Sabahattin Ali'nin "Kürk Mantolu Madonna"sı Maria Puder'in peşine düşüyor. Maria Puder gercekten de doğum sırasında mı olmuştu? Yoksa İstanbul'da demir atmasına izin verilmeyip, soykırımdan kaçmaya çalışan 769 yolcusuyla sulara gömülen Struma'da mıydı kürk mantosuz Madonna?


Tartışma: Struma faciasının sorumlusu Türkiye mi?



Struma İstanbul'da bekletilirken o dönem 15 yaşında olan ve yardımlara bizzat katılan işadamı İshak Alaton, facianın anıldığı etkinliklerde yer alan bir isim. Alaton, olayla ilgili Türkiye'yi sorumlu tutanlardan;

Bilinçli bir cinayetti. Ankara’nın emir verdiği bir cinayetti. Dün Almanya’da Alman Başbakanı Angela Merkel, Neo-Naziler tarafından öldürülen 8 Türk için resmen özür diledi. Biz de bu trajedi nedeniyle Türk Hükümeti’nin özür dilemesini bekliyoruz. Bu bir erdemdir.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Mekke Allah'ın evi

Atatürk'ün az bilinen nadir fotografları

Haftanın Günlerinin Kelime Anlamları

Asıl adı Adela'ydı

Hüseyin Baradan ve eşi Hayriye Baradan

Şarap şişeleri neden 750 ml ?

Atatürk'ü Anlatan En İyi Kitaplar

Muhtar Çakmağı Hikayesi

Küçük bir kızın hikayesi

Putin’in Hikayesi