Kayıtlar

Muhsin Ertuğrul - Atatürk oyuna gelecektir

Resim
Muhsin Ertuğrul oyun başladıktan sonra asla seyirci almaz. Bir gün Ulu Önder Atatürk oyuna gelecektir ve geç kalır... Oyun başlar... Herkes gerilmiştir... Bir tarafta disipliniyle nam yapmış usta tiyatrocu Muhsin Ertuğrul, diğer tarafta da ülkenin kurucusu; Mustafa Kemal Atatürk... Paşa, merdivenleri çıkar, fuayeye gelir ve bir koltuğa oturur...   "İçeri girmeyecek misiniz?" diye sorar yaverleri... “Geç kaldık çocuk, ikinci perde gireriz!” der ve eline aldığı bir dergiyi okumaya koyulur... Perde arası olur, koca ülkenin lideri Atatürk, ikinci perdeyi izlemek üzere salondaki yerine oturur... Işıklar söner, herkes oyunun kaldığı yerden devam edeceğini düşünse de büyük usta oyuna, Gazi’ye olan sevgi ve saygısından tekrar ilk perdeden başlar... İki önemli ismin birbirine olan bu kibarlığı takdir edilecek cinsten. Atatürk ve büyük usta’nın anısına Saygı ve Minnetle...

Ne Şam'ın şekeri ne Arabın yüzü

Resim
  Faydası olsa bile herhangi bir şekilde sevilmeyen, istenmeyen şeyler için kullanılan "Ne Şam'ın şekeri ne Arabın yüzü" deyiminin ortaya çıkış öyküsü :  Osmanlı döneminde İstanbul Tahtakale'de açılan ilk kahvehane olan kiva han'in sahipleri Suriyeli şems ile arap hakem'dir. Bu ikili osmanlıda hem kahvenin hem de yeni kahvehanelerin önünü açar. Kahve tüketimi arttıkça çubuk, tütün, afyon, nargile tüketimi de beraberinde artar. Halk sınıf ayrımı gözetmeksizin bu yeni eğlence mekanlarına akın eder ve kısa sürede kahvehaneler bu sayılanlara ek olarak "her tür numaranın" döndüğü ve döndürüldüğü yerler haline gelir. Bu durumdan rahatsız olan yönetim ve yönetime yakın kişiler, şeyhülislam'a fetva çıkarttırarak kahveyi ve kahvehaneleri yasaklattırır. Yasakla beraber kahveler hışımla denize dökülür, kahvehaneler kapatılır ve uzun yıllar halkı soğutmak için bu söylem kullanılır: “ ne şam'ın şekeri ne arabın yüzü”.  Zira o dönemde şeker Şam'dan (ak

Neyzen Tevfik - "Karnım doydu paşam"

Resim
Neyzen Tevfik, ( D:1879 Bodrum   - Ö:1953 İstanbul ) Gerçek adıyla Tevfik Kolaylı, taşlamalarıyla ve hazır cevaplılığıyla bilinen bir Türk neyzen, şair. Erken dönem cumhuriyet tarihimizin en renkli simalarındandır.Yaşadığı döneme denk gelen   tüm tanınmış kişi ve devlet adamları ile bir hikayesi vardır. Taşlama kitaplarının yanı sıra, çeşitli taksimler ve saz semailerinin bestecisi olarak da bilinir. Osmanlı döneminde istibdata karşı, Cumhuriyet yıllarında ise devrimlere karşı gelenlere karşı   hicvini kullanmış; haksızlığa, yolsuzluğa ve yozlaşmışlığa karşı şiirler yazmıştır.   Birçok defa tutuklanmış, ama kısa süre sonra serbest bırakılmıştır. İşte bu adamın efsanelerine şöyle bir göz atalım. iyi kalpli adamın biri birgün neyzenin parasız pulsuz gezdiğini bilerek ona   para vermek ister ama neyzenin dillere destan hazır cevaplılığı onun gözünü korkutmaktadır   ve parayı neyzenin arkasından atarak "neyzen paran düştü" der. neyzenin cevabı ise şu olur. "o düşen benim par

Atatürk - "Elinde portakal tutuyor."

Resim
Türkiye Cumhuriyeti’nin kurucusu Elinde portakal tutuyor. “Ne var bunda, sıradan bir hadise işte” diyenler iyi okusun.. Bu portakallar 1930’lu yıllarda İtalya’dan getirildi ve Mersin Antalya ve Ege’nin bazı bölgelerinde aşılandı.. Buraya kadar hala sorun yok Okumaya devam edin. Ardından ne mi gelecek; İskenderun Demir Çelik fabrikası, Nazilli Basma fabrikası, Kayseri Sümerbank tekstil fabrikası, Şişecam fabrikası, Aliağa rafinerisi Ve daha bir çok fabrika RUSLAR tarafından yapıldı! Ve parası portakal ile ödendi... Türk sanayisinin omurgasını oluşturan bu hayati tesisler sayesinde, hem onbinlerce insanımız iş buldu, hem de Türkiye milyarlarca dolarlık ithalattan kurtuldu, dışarıya bağımlılığı azaltıldı.. Atatürk sayesinde... Ve, bunların karşılığında bir lira bile ödemedik. Hepsinin parası, sebzeyle meyveyle narenciyeyle ödendi.. Tıpkı aynı yıllarda çay bitkisinin Rize’ye getirtilip ekildiği gibi.. Tıpkı 1927’de çıkartılan yasa ile; “Fındık fidesinin” ihracatının yasaklanıp.. Ordu ve Gi

Tamam Lan ! Girin Suya Baştan Oynuyoruz

Resim
1940’lı yılların ortasında Adana Demirspor su topu takımı kurar. Takımın başına da Muharrem Gülergin getirilir . Ama problem şu ki Adana’da nizami havuz bir tanedir ve onda da pek sıra gelmez zengin çocuklarından . Muharrem hiç gocunmaz . DSİ kanallarında çalıştırır Adana’nın gençlerini . Kendi de zaten 20 yaşında var yok. Demirspor’lu gençler kanala su verildikçe çalışarak önce Çukurova şampiyonu olurlar . Sonra İstanbul Moda Havuzunda Türkiye finallerine katılırlar. Gençler otobüste yatmakta maç günü havuza girip rakiplerini yenmektedir . Sonunda finale kadar gelirler . Üstelik antrenörlük ve kaptanlık yapan Muharrem’in parmağı da kırılmıştır. Rakibi 7-6 yenerler ama herbiri kendi arabası ile gelen yalı çocukları ilk defa doğru düzgün havuz gören , otobüste yatan Adanalılara yenilmeyi yediremez kendilerine . Başlarlar itiraza “ efendim top beş gram normalden ağır “ , “ Adanalıların kaptanın eli sargılı oynadı “ ... bin tane itiraz . Üstelik anne - babaları da kalantor Hakemler şaşkın

Tanju Okan - Kadınım

Resim
Tanju Okan'ın dinleyeni perişan eden "Kadınım" şarkısındaki kadın:Zerrin Doğan.   Şarkının etkileyici olmasının en önemli sebebi, Tanju Okan'ın ayrılık acısıyla mahvolmuşken   şarkıyı söylemesi ve o hislerle tek kayıt yapılması. Üstüne başka düzeltme, ekleme, çıkarma yapılmamış anlık. Hikayeden de kısaca bahsedeyim:   Zerrin Doğan, nüfuzlu ve zengin bir ailenin kızı. Tanju Okan da kariyerinin zirvesinde,   bir evlilik yapıp bitirmiş ancak içki içmesiyle de nam salmış bir sanatçı.   Nasıl kesiştiler bilmiyorum ama birbirlerine çok aşık olmuşlar. Sonra da evlenmişler. Ancak başından beri Zerrin'in ailesi bu birlikteliği onaylamamış.   14 ayın sonunda aile, Zerrin'i Amerika'ya kaçırmaya karar vermiş. Bunu duyan Tanju Okan,   karısının ailesinin köşkünün önünde nöbet tutmaya başlamış ancak köşkün arka kapısı olduğunu bilmiyormuş Zerrin'i arka kapıdan kaçırıp uçağa bindirmişler. Tanju Okan yıkılmış tabii, mahvolmuş. İyice içkiye düşmüş,   iyice dağıtmış. O

Kore Gazi Hacı Altıner

Resim
Türkiye, Kore'ye asker göndermeye karar verince gönüllü oldu. 17 Ekim 1950'de Kore'ye ayak basan ilk Türk birliğinin içinde o da vardı. Kore'de 718 şehit verdik. En büyük kayıp da bugün "Kunuri Muhaberesi" olarak anılan çarpışmada oldu. Kasabada Çin kuvvetleri olduğu anlaşılınca ABD askerleri geri döndü ama Türk tugayı iddiaya göre İngilizce verilen geri dönme talimatını anlamamaktan ya da her ne olduysa sonuçta irtibat eksikliğinden dolayı yoluna devam etti. . Kunuri bölgesinde düşmanla karşı karşıya kalan Türk tugayı iki gün olağanüstü savaşır. ABD ordusu ilk defa böyle savaşan bir askerle karşılaşmaktadır. Türk askeri yaptığının farkında değildir. Aslında iki gün akıllara durgunluk verecek bir direniş gösteren Mehmetçik ABD ikinci kolordusunun imha edilmesini önlemiştir.Türk askeri ABD ordusunu bir hezimet yenilgiden kurtarmıştır. Kayıp ve şehitlerle birlikte Türk tugayı 2/5 ini yitirmiştir. Hacı Altıner Kore savaşlarına Kunuri Muharebelerine damgasını vura

Cahit Sıtkı Tarancı - Hasta

Resim
  Cahit Sıtkı Tarancı Felç geçiren Cahit Sıtı Tarancı, konuşma yeteneğini yitirir...Ünlü şairi Cavit Orhan Tütengil , 1 şubat 1955 tarihin de Diyarbakır' daki baba evinde ziyaret eder...Tütengil o gün yaşadıklarını , duygularını " Yenilik dergisinin Mart sayısında şairin hasta yatağında ki fotoğrafıyla birlikde yayımlar...İşte o tarihi fotoğraf ve Tütengil'in o yazısından paragraf.. "konuşulanları anlıyor, fakat cevap veremiyor. Ağzı var dili yok..Biricik tepkisi gülümsemek veya ağlamak..Kendisine son bir kaç ay içinde yayınlanan şiir kitaplarından söz ettim, ilgiyle dinledi.Şair adları geçtikçe de yüzünde gülümseme dolaştı..O , sadece susuyor..Anacığı yanıbaşında oturuyor..Sessizlik, salonun mırıltılarını hissettirdikçe aklımdan parça parça mısralar geçiyor.Üzüntü veren mısralar.. Yüzüne baktığımda sanki' Ah ,aklımdan ölümüm geçer diyor ".... Cahit Sıtkı Tarancı bir yıl sonra tedavi için gönderildiği Viyana' da son nefesini verecek , sosyoloji profesörü

Sağ Sol Kavramı oluşması

Resim
Fransa Kralı XVI.Louis, Fransız Devrimi öncesi kurucu meclisi sarayına çağırıyor. Bir meclis var ama, meclis ne karar alırsa alsın, sarayda yaşayan XVI.Louis’in veto etme hakkı var. 1-) İstemediği her şeyi kafasına göre veto ediyor. 2-) Zaten meclisin toplanma amacı; Louis’in veto hakkını kaldırmak içindir, böylelikle Kral'ın veto hakkı kaldırılacak ve meclis kararıyla kral cezalandırılacak. 3-)Fransa Kralı'nı destekleyen soylular ve Ruhban sınıfı, kurucu meclisde oturum başkanı Mounier’in "sağ" tarafına oturuyorlar.   Kralın böyle bir ayrıcalığı olmaması gerektiğini, herkesin eşit olduğunu savunan, halk destekçisi olan temsilciler ise "sol" 4-)Değişime açık olmayan muhafazakar kesimle monarşiyi destekleyen, kralın veto hakkının olmasını isteyen ve genel anlamda toplumun kaymak tabakasında olan insanlar "sağ" tarafa oturdular. oturuyor. 5-)O zamanki toplum düzeninin ilerici görüşlü burjuvazi temsilcileri, köylü hakkını ve ileriyi savunan, değişimi

İsmet İnönü - Erzincan Depremi'nin Bilinmeyen Hikayesi

Resim
  Bu Ülkede Her Zaman Bir Umut Vardır: Erzincan Depremi'nin Bilinmeyen Hikâyesi 27 Aralık 1939 27 Aralık 1939'da, yani 79 yıl önce bugün Erzincan'da 7,2 büyüklüğünde bir deprem olur. Depremde 30 binden fazla insan hayatını kaybeder, 100 binden fazla insan yaralanır ve şehir neredeyse tamamen yıkılır.  Dünya tarihinin en ağır bedel ödenen depremlerinden biri olarak kayıtlara geçer. Deprem aralık ayında gerçekleştiği için ısınmak için kullanılan sobaların ve mangalların devrilmesi sebebiyle yangınlar çıkar. Depremde 100 binden fazla ev yıkılır. Kış şartlarında dış dünyayla bağlantısı kesilen Erzincan'da can pazarı yaşanır. Evlerin çoğu kerpiçten yapıldığı ve fazla destekli yapılmadığı için yıkılır. Hem kış şartları hem de iletişim ağlarının kopması sebebiyle bu zorla coğrafyaya gerektiği gibi yardımlar vaktinde gönderilemez. Şehirde neredeyse ayakta kalan hiçbir yapı yokken tahmin edebileceğiniz gibi cezaevi binası da ağır hasar görür. Sabıkasında adam öldürme, gasp, hırs