“HAYATI ROMAN” BİR ADAM: ABAZA MEHMET PAŞA
I. Ahmet zamanında Anadolu’da yaşanan Celali İsyanı’nın ileri gelen simalarından
Canbolat oğlu Ali Bey’in Mehmet isminde gayet sevgili bir Abaza kölesi vardı. Bir an bile
yanından ayırmadığı bu çocuğu kendisine hazinedar yapmıştı. Sadrazam Kuyucu Murat Paşa,
Canbolat oğlu ile yaptığı çok kanlı bir muharebede Celalileri bozguna uğratmış, koca Oruç Ovası
yaralı ve ölülerle kaplanmıştı... Paşa bunları ölü-yaralı diye ayırmakla uğraşmaktansa kocaman
kuyular kazdırıp tamamını gömdü. Zaten “Kuyucu” lakabı da bu olaydan gelmedir...
Takip kuvvetlerinin getirdiği esirlerin de sorguya çekilmeden kuyuların ağzında diz
çökertilip boyunları vuruluyordu. Canbolat oğlunun hazinedarı Abaza Mehmet de yakalanmıştı,
henüz 15-16 yaşlarında ve melekler kadar güzel bir gençti. Boynu vurulmak üzere çökertilmişken
Mehmet’i yeniçeri ağası Halil Ağa gördü, acıdı, ölümden kurtararak yanına aldı, manevi evlat
edindi. Abaza Mehmet, Halil Ağa’nın himayesinde devlet hizmetine girdi. Babalığı sadrazam
olunca o da vali ve “Abaza Mehmet Paşa” oldu. Fakat Oruç Ovası’ndaki müthiş hatıra, Murat
Paşa’nın kuyusu gözünün önünden hiçbir zaman silinmedi ve o gün kendisini öldürmek için
çökertmiş yeniçerilere karşı içinde sönmez bir kin besledi. Paşa Erzurum Valisi iken İstanbul’da
Genç Osman, yeniçerilerin çıkardığı bir ihtilalde tahttan indirilmiş ve Yedikule Zindanı’nda
boğulmuştu. Abaza Mehmet Paşa bunu fırsat bildi, Sultan Osman’ın kan davasını güderek isyan
etti ve işe Erzurum’dan başlayarak, ne kadar yeniçeri varsa öldürttü. Sonra Sivas’ı ele geçirdi ve
orada da bir yeniçeri katliamı yaptı. Erzurum’dan Kayseri’ye kadar Anadolu’da yeniçeri
dolaşamaz olmuştu. Yeniçeriler kısa diz çakşırı giyerlerdi; bundan ötürü dizleri, baldır ve
bacaklarına nispetle yanık tenli olurdu. Yollardaki bütün yolcular Abaza’nın askerleri tarafından
çevrilir, çakşırları çıkartılıp dizleri muayene olunurdu: Kısa diz çakşırı giymek huyu olup da
yeniçeri olmayan nice masum insanlar da “sen yeniçerisin” diye idam olunmuştu. Abaza isyanı
beş yıldan fazla sürdü. Nihayet IV. Murat zamanında aman diledi, affedildi. İstanbul’a geldi, bu
genç padişahın yakın dostu ve has nedimi oldu. Yakışıklı ve güzel adamdı, giyimine, kuşamına
aşırı itina eden şık bir adamdı. İstanbul’da onun gibi giyinmek moda oldu, padişah bile “Abaza
kesimi” (Çerkeska) denilen giysilerden yaptırdı. Aslında, valiliğinden büyük bir serveti vardı,
ama padişahın en sevgili gözdesi Silahtar Mustafa Paşa ile geçinemedi. Mustafa Paşa’nın babası
Bosnalı Sinan Bezirgan adında bir adamdı ve eskiden Abaza Paşa’nın gadrine uğramıştı. Mustafa
Paşa bunu unutmamıştı. Silahtar’ın telkinleriyle padişahın gözünden düşürüldü. Bir gün saraya
davet edildi, gelir gelmez Bostancıbaşı Duca Mustafa Ağa tarafından tevkif edildi ve Çinili
Köşk’e hapsedildi. Akşamın alacakaranlığında da idam için ferman çıktı. Cellat Kara Ali
yamağıyla köşke geldi. Kendilerine namaza durmuş birisini gösterip: “Abaza Paşa budur!”
dediler, onlar da kement atıp boğdu. Ertesi günü, Padişah’ın emriyle Abaza Mehmet Paşa’ya
büyük bir cenaze düzenlendi. Naaş, Vezneciler’de, vaktiyle henüz bir çocukken kendisini
öldürtmek isteyen Kuyucu Murat Paşa’nın türbesinde, bu meşhur sadrazamın yanına defnedildi.
Aradan yıllar geçti, IV. Murat öldü, Sultan İbrahim padişah oldu. Silahtar Mustafa Paşa
idam olundu, Bostancıbaşı Duca Mustafa da bir valilik ile İstanbul’dan sürüldü.
1620 (Hicri: 1036) yılında idi, bir gün İran sınırından bir adam Erzurum’a çıkageldi ve
“Ben Abaza Mehmet Paşa’yım!” diye Erzurum’daki Abaza Paşa sarayına geçti kuruldu. Abaza
Paşa’nın Erzurum’daki eski dostları ziyaretine koştular. Evet... Bu adam, yıllarca evvel
İstanbul’da idamını işittikleri Abaza Mehmet Paşa idi... Kendilerine eski günlerin anılarından
bahsediyor, hatta onların unuttuğu birçok şeyi o hatırlıyordu! Paşa, macerasını eski arkadaşına
şöylece nakletmişti:
“Silahtar Mustafa’nın ısrarlarına mağlup olan IV. Murat bir içki sofrasında Abaza’yı
öldürteceğine söz vermişti; fakat pek az sonra bu kararına pişman olmuştu. Has nedimini tevkif
ettirmiş, sarayda Abaza Paşa diye bir idam mahkumunu boğdurtmuştu. Paşayı da gece, saray
rıhtımından tebdil kıyafetle bir gemiye bindirmişler, Gelibolu’ya göndermişlerdi. Abaza Paşa
oradan bir Cezayir gemisine atlamış, Cezayir’e gitmiş, adını sanını değiştirerek korsan olmuştu...
Bir zamanlar giyinişi, kıyafeti İstanbul gençleri tarafından taklit edilen zarif adam yalın ayaklı,
çıplak baldırlı, eli çatal bıçaklı bir Mehmet Dayı idi artık ve bir kadırga sahibi olmuştu. Yedi yıl
Akdeniz’de dolaşmış, Septe Boğazı’ndan Atlas Okyanusu’na çıkmış ve bir deniz muharebesinde
Danimarkalılara esir düşmüştü. Danimarkalılar da onu Portekiz Kralı’nın gemicilerine
satmışlardı. Portekizliler Doğu lisanlarına aşina olan bu esirden çevirmen olarak yararlanmak
istemişler, onu bir Portekiz filosuyla Hint seferine yollamışlardı. Fakat Mehmet Dayı’nın bindiği
gemi Çin sularında müthiş bir fırtınaya tutularak batmış, yalnız bu Müslüman gemici, bir kalas
parçasının üstünde sahile düşüp canını kurtarmıştı. Düştüğü sahil halkı Müslüman’dı, onunda
Müslüman ve bir Osmanlı padişahının nedimi ve paşası olduğunu öğrenince kendisine hürmet
göstermişler, yol harçlığı vermişlerdi. Abaza Mehmet Paşa da bir kervana katılarak Çin, Türkeli,
Horasan, Belh ve Buhara üzerinden İran’a, oradan da Erzurum’a gelmişti. Abaza Mehmet
Paşa’nın gelişi ve ağzından dinlenen baş döndürücü maceraları bütün Erzurum halkını heyecana
düşürmüştü. Veli Süleyman Paşa keyfiyeti ayrıntılı bir raporla İstanbul’a, Sultan İbrahim’e
bildirdi. Zaten evhamlı ve hasta olan Sultan İbrahim sonsuz bir telaşa düştü...
Koca bir padişahın
fermanıyla idam olunan bir adam yıllar sonra elini kolunu sallayarak meydana çıkarsa, o
padişahın kendisi de bir gün ahretten dönebilirdi. Duca Mustafa Paşa çağırıldı ve keyfiyet
kendisinden soruldu. Eski Bostancıbaşı kellesinden korktu “Erzurum’a gelen adam bir
sahtekardır, Abaza Paşa’yı ben padişah fermanıyla idam ettim” dedi. Padişah cellat Kara Ali’yi
çağırttı. Müthiş cellat da “Vallahi padişahım, akşam namazından sonra idi. Ortalık karanlıktı,
yüzükoyun yatmış bir adam gösterdiler, ‘budur’ dediler, boğdum, yüzünü görmedim!” dedi.
Erzurum Valisi Süleyman Paşa’ya bir idam fermanı daha gönderildi. Vali de Abaza
Mehmet Paşa’yı sarayına davet etti, gelir gelmez de valinin iç oğlanları üzerine hançer düşürerek
öldürdüler. Abaza Paşa’nın gövdesinden ayrılan kesik başı İstanbul’a yollandı; fakat bu kesik
talihsiz baş, Erzurum’dan İstanbul’a kadar bozulmuş, derisi yüzülmüş tanınmaz bir hale gelmişti.
İstanbul’da bulunan eski bendelerinin hiçbiri kesin bir şey söyleyemedi. Herkes “hem odur, hem
değildir!” diyordu...
Yorumlar
Yorum Gönder