Atatürk - Anne ve Babası

Üç çocuğundan ikisini savaşlarda kaybetti. 

Atatürk'e "Sen sağ ol da yavrum, bize baba diyen elbet bulunur" deyince, Atatürk ona "Benim babam olur musun?" diye sordu.


Böylece Atatürk'ün manevi babası oldu.


Abditollu Hüseyin Ağa ve Atatürk...

Cumhuriyet'in iç ısıtan anısı...


Atatürk, Ocak 1925'te yeniden Konya'ya geliyordu. Aradan iki yıl geçmişti. Hüseyin Ağa'nın içi içini yiyordu. 


O vakit paşaydı. Şimdi koskoca Cumhurreisi... Acaba kendisini hatırlayacak mıydı?


Hüseyin Ağa'nın köyü Konya'ya beş saat uzaktaydı. Fena sayılmayan bir yolu vardı. Ortalama bir Anadolu yerleşkesiydi. 


Acaba Koca Cumhurreisi iki sene evvelki kısa görüşmeyi hatırlayıp da bu köyü şereflendirir miydi?


Köylü milletin efendisi diyen adam, buraya gelir miydi?


Atatürk 3 Ocak'ta Konya garında kalabalık bir grup tarafından karşılandı. İki gün sonra Hüseyin Ağa'nın köyüne haber salındı:


Cumhurreisi, 6 Ocak günü köye, Abditollu Hüseyin Ağa'nın evine ziyarete geliyor... Dünyalar onun oldu.


Atatürk'ün otomobili 6 Ocak günü, çamurlu yolların arasından geçip Hüseyin Ağa'nın evinin önünde durdu. Evin etrafında toplanan kalabalık Atatürk'ü meraklı gözler eşliğinde karşıladı. 


Hüseyin Ağa görevlileri atlatıp otomobilin kapısını atıldı. Kapıyı açtı.


Hüseyin Ağa, Atatürk'e sarıldı ve şunları söyledi:


Paşa... Çok böyüksün. Bizler gibi fukaranın gönlünü almak için evimize geldin. Bizim ev seni misafir etmeye layık değil.... Bizim eksikliklerimizi görme.


Latife hanım da Atatürk'le gelmişti. Hüseyin Ağa'nın hanımı da onun yollarını gözlüyordu. Ona üşümesin diye çorap bile örmüştü. 


Karşılamadan sonra Hüseyin Ağa'nın bir kat ve iki odadan ibaret evine geçildi.


Atatürk, yerdeki sedire bağdaş kurarak oturdu. Bir yanına Hüseyin Ağa'yı diğer yanına da hanımını aldı. 


Fahrettin Paşa, Konya Belediye Reisi Kazım bey de yanlarındaydı.


Hüseyin Ağa'nın hanımı kahve yapmak için mutfağa geçti. Pişirip gelince Latife Hanım da yardım etmek için kalktı. Atatürk, "Hanım, sen otur bakalım, gel, dağıtırlar" dedi. 


Yaver Talat Bey dağıtımı yaptı.


Hüseyin Ağa heyecandan ölecek gibiydi. Diz çökmüş, elleri dizinin üzerinde oturuyor: 


Paşa! Bilmem aklım erer de mi söylerim, ermez de mi söylerim. Biz seni şöyle 2-3 senede görmekle doyamıyoruz. Şurada her vakıt otursan, rahat etsen. Onlara da haber versen. Buraya gelseler.


Atatürk: Onlar kim.


Hüseyin Ağa "Hep işte hökümettekiler filan. Onları çağırıvir buraya, gelsinler vesselam.


Atatürk: Hacı, aklın eriyor. Hem de pek eyisine eriyor.


Atatürk: Onlar kim.


Hüseyin Ağa "Hep işte hökümettekiler filan. Onları çağırıvir buraya, gelsinler vesselam.


Atatürk: Hacı, aklın eriyor. Hem de pek eyisine eriyor.


Hüseyin Ağa, hanımının Latife Hanım için ördüğü çorapları verdi. Sonra da Atatürk'ün kendisine çorap örülmediği için güceneceğini düşündü: 


Oğlum. Senin çorapların da hazır. Sana da hazırladılar. 


Hacının bu saf hali, odadakileri gülümsetti.


Hüseyin Ağa önceki sene Ankara'ya gitmiş. Çankaya'yı görmüş. Fakat Atatürk yurt gezisinde olduğundan onunla görüşememiş. Geri döndüğünde "Ankara nasıldı" diye soranlara, "Deliyi bağlasan durmaz" demiş, sonra da pişman olmuş, Atatürk'ün kendisine darıldığını düşünmüştü.


Hüseyin Ağa lafı oraya getirdi: 


Ak oğlum... Sen bana darılmışsın doğru mu? Göya geçen sene bişşiy demişim. Sen bundan bana darılmışsın. Doğru mu? Eğer hatrına bişiy geldiyse vazgeç oğlum. Bana darılma.


Atatürk: Ne söylemişsin?


Hüseyin Ağa: Ben sana göya Ankara'da deliyi bağlasan durmaz dimişim. Bunu başka maksatla söylemedim. Paşa tüm akıllıları buraya toplamış. Deli buraya giremez dimek istediydim.


Atatürk, Hüseyin Ağa'nın içini rahatlatıp konuyu tekrar köyün durumuna getirdi.


Atatürk: Hani mahallenizde bataklık vardır diyordun. Yolunuzu gördüm, iyi. 


Hüseyin Ağa: Yaz olsa da bir görsen. Belediye yaptırdı ama bitiremedi. Parası yok ki... Yitmeyor. Bütün parayı Ankara'ya çekme oğlum. Accık da buralara bırak da belediye şunları yapsın.


Atatürk, Hüseyin Ağa'nın önerisini kabul ettiğini ve yardım edeceğini söyledi. Hüseyin Ağa bu defa köyün imamının maaşına zam yapılmasını, aksi halde imamın kaçıp gideceğini söyledi. 


Atatürk imamın ne iş yaptığını sordu. Hüseyin Ağa da "hutbe okur, katiplik eder" dedi.


Atatürk: Hutbeden ne anlıyorsun Hacı? Doğru söyle. 


Hüseyin Ağa: Ne anlayım oğlum. Okuyorlar. Biz de dinleyoruz. Ben cahil adamım. Sizler anlarsınız. 


Atatürk: Ben de anlamıyorum.


Hüseyin Ağa: Nasıl anlamazsın? Geçencek Elhamın manasını bana virdin. O günden beri düşündükçe hep ağlarım. İki üç gün önce hocalara gittim. Haydi bakalım. Düşün önüme! Sizi Paşa'ya imtihan ittirecem. Bak. Korkularından yanına yanaşamadılar, gelemediler.


Atatürk: Canım, hutbeden hiç de mi bir anladığın yok. 


Hüseyin Ağa: Arada bir devlete dua idiyorlar. Onu anlıyorum. Paşam, çok ileri gitme! Beni karının yanında imtihan idip durma.


Atatürk: Mahallenizde mektep yok mu?


Hüseyin Ağa: Haaa... İyi aklıma getirdin oğlum. Geçen sene yalvardık. Yakardık bizim evin yanında bir mektep yapmaya karar virdiler. Bütçeye iki üç bin lira koymuşlar. O da yitişmemiş. Altı bin lira lazımmış. Bu sene gine yalvaracaz. Sen de bir himmetle de şu mektep yapılsın.


Hüseyin Ağa: Haaa... İyi aklıma getirdin oğlum. Geçen sene yalvardık. Yakardık bizim evin yanında bir mektep yapmaya karar virdiler. Bütçeye iki üç bin lira koymuşlar. O da yitişmemiş. Altı bin lira lazımmış. Bu sene gine yalvaracaz. Sen de bir himmetle de şu mektep yapılsın.


Atatürk bu defa Hüseyin Ağa'nın hanımına döndü: Başka oğlunuz var mı? 


- Üç oğlumuz vardı. İkisi, devlet emretti, muharebeye gittiler. Orada şehit oldular. O iki şehidin karılarına ve yavrularına (9 çocuk) sağ kalan oğlumuz bakıyor.


Şükür olsun kimseye muhtaç değiliz.


Hüseyin Ağa'nın hanımının bu sözleri odada bulunanları duygulandırdı. Atatürk: 


Türk yavrularının bu yüksek duygulu anaları oldukça, istikbalimiz güvenilirdir. Bu büyük hissi artırmak lazımdır. İŞTE BU KADIN EFENDİDİR. EVET, HAKİKİ BİR KADIN EFENDİ.


Hüseyin Ağa eskilerden konuşup lafı uzatınca hata ettiğini düşündü: Ak Paşam, Biz Türküz, köylüyüz, kusurumuzu bağışlayın. 


Atatürk: Ne demek! Hepimiz Türküz. Türkler dünyanın en büyük milletidir. Beyhude yere sıkılacak bir şey yok.


Hüseyin Ağa: Bilmem ya... Şehirliler bize kenar mahallelidir diye gelmezler. 


Latifa Hanım: Beğenmemek ne demek? Milletin anasını köylüler teşkil eder. Siz teşkil ediyorsunuz.


Konu konuyu açtı. Nihayetinde Gitmek vakti geldi. Hüseyin Ağa: Ak oğlum. Lokmaya kalalım. Bir köylü yimeği yi. 


Atatürk: Ayran içtik. Kahve içtik. Hacı efendi, başka işlerimiz de var. Bize müsaade et de gidelim. 


Böylece evden çıktılar. Mahalleli kapının önüne doluştu.


Mahalleli Atatürk'ün etrafını sardı. Korumalar yoktu. Sarılan, elini öpen, yüzünü öpen... Bir kaç yaşlı kadın geldi. Şehit analarıydı: 


Paşa, Biz de şehitler anasıyız. Sizi gördük. Duramadık. Bundan sonra ölsek de gözlerimiz kapalı gitmeyecek. Allah size uzun ömür versin.


Bu sözler üzerine Atatürk'ün gözleri yaşardı. 


1921 yılında Akşehir'de pazarı gezerken, kocaları şehit olan pazarcı kadınların benzer cümleleri de onu kötü etmiş, kuyumcuya gidip hepsine yüzük hediye etmişti.


Atatürk, gözleri yaşarınca hızlıca otomobiline bindi.


Hüseyin Ağa hızlıca Latife hanımın yanına gidip tülü denilen bir örme seccade ve iki çift çorapla geldi. Hediyeleri verdi ve misafirler uğurlandı. 


İşte, Atatürk ve manevi babası Abditollu Hüseyin Ağa'nın anısı...


Atatürk bu anısını sofrada pek çok defa anlattı.


Atatürk Ekim 1925 günü yeniden Afyon'dan Konya'ya gelecekti. Hüseyin Ağa erkenden görebilmek için Afyon'a gitti.


Atatürk bunu duyunca kendisiyle görüşmek istedi. Onu vagonuna aldı ve Afyon'dan Konya'ya trenle yolculuk yaptılar.


Hüseyin Ağa, Atatürk'le yol boyunca sohbet etti: 


- Sen nasıl düşündün bu şapkayı? Pek güzel düşünmüşsün. Duyduğumda hemen bi tane alıp başıma geçirdim. Ankara'da çiftlik yaptırmışsın. Aygırlar, kısraklar da buldun mu?


- Hazırladım. Çoğaltacağım ve hep köylere yollayacağım.


Atatürk, 1926 yılında da Konya'ya geldi ve Hüseyin Ağa'yla görüştü. 


Hüseyin Ağa ve Akife Hanım, 1935 yılında vefat etti. Bu iki mukaddes Anadolu insanı, Konya'nın Abditollu köyünde yatmaktadır. Allah onlara rahmet eylesin.


Atatürk - Anne ve Babası


Hikayelerden haberdar olmak için email adresinizi girin.

Delivered by FeedBurner

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Atatürk'ün az bilinen nadir fotografları

İzmir'in Semt Adları Nereden Geliyor

Bir Bornova Hikayesi

Haftanın Günlerinin Kelime Anlamları

Muhtar Çakmağı Hikayesi