30 Ağustos Zafer Bayramı 2 - 9 Eylül İzmir'in kurtuluşu

26 Ağustos 1922 

Tan ağarmaya başladığında İsmet Paşa bombardımanı başlatacaktı. 

Fakat hiç hesapta olmayan bir şey oldu. Etrafı sis bastı. Toplar kör olmuştu. 

Bu şekilde bombardıman başlamazdı. Herkes şaşkındı.


Hava gittikçe aydınlanmaya ve fark edilme riski yükselmeye başlamıştı. 

Sis dağılmıyordu. Mustafa Kemal tepedeki karargahından çıktı. 

Canı çok sıkılmıştı. sis dağılmıyordu. Yapacağı hiç bir şey yoktu.


Oldukça stresli görünüyordu. 

Vakit akıp gidiyordu. 

Bir ara yerinden ayrıldı. 

Bölgedeki kayalıkların bulunduğu yere gitti. 

Yalnız başına kayaların arasına girdi. 

Etraftakiler şaşkındı. 

Kayalıktan çıkıp yürüdüğü esnada ekipten biri makinesini aldı ve o tarihi anı fotoğrafladı.


Havanın iyice aydınlanmaya başladığı saniyelerde sis bir anda dağılmaya başladı.

Düşman mevzileri görünür hale geliyordu. Vakti gelmişti. Derhal bombardıman için İsmet Paşa'ya talimat verildi. 

26 Ağustos 1922 günü, saat 05:30'da Türk topları sessizliği bıçak gibi yırttı.


Cephane kısıtlıydı. Topların mevziyi yok edene dek bitmemesi gerekiyordu. 

Aksi halde taarruz yapılamazdı. Üstelik ordu dağlık arazide çok ters bir halde kalacaktı. 

Toplar birbirini ardına ateşlenirken, Mustafa Kemal'in stresi arttıkça artıyordu!


Yaveri ve koruması Yarbaz Muzaffer Kılıç onunla birilikte bombardımanı izlerken, 

Mustafa Kemal'in fısıldadığı cümleleri işitti: 

"Ya Rabbi! Sen Türk ordusunu muzaffer et! Türklüğün ve Müslümanlığın düşman ayakları altında, esaret zincirinde kalmasına müsaade etme!"


İsmet Paşa'nın bombardımanı bir sanat tablosu gibiydi. Yunan mevzileri tam isabet vuruluyordu. 

Yunan karargahı bu baskını "gerçek taarruzu gölgelemek isteyen kandırmaca" olarak algılamıştı. 

Asıl hamle doğudan bekleniyordu. Oysa ordu güneydeydi. Taktik adım adım işliyordu.


İsmet Paşa'nın topları kısa sürede Yunan mevzilerini parçaladı. 

Sıra Türk askerindeydi. Tepeler birer birer sarılıp ele geçirilmeye başlandı. 

Bu sırada Yunan karargahı, İzmir'de bulunan Yunan başkomutana erişemiyordu. Çünkü telgraf hatları kesilmişti.


Gelen haberler nedeniyle karargahın kafası karışıktı. 

Güneydeki baskın gerçek bir taarruz muydu yoksa şaşırtmaca mıydı karar verilemiyordu. 

Komutan Trikupis her ihtimale karşı birlik kaydırmaya başladığı sırada Yunan başkomutandan telgraf geldi.


Başkomutan Hagi Anesti, baskının bir şaşırtmaca olduğunu düşünüyordu. 

Bu nedenle birlik kaydırma hamlesi durduruldu. Bu esnada Türk ordusu bölgeyi iyice ele geçirmeye başladı.

Yunan başkomutan İzmir'deydi. Ama Türk başkomutan bizzat cephedeydi!


Ertesi gün, hava ağarırken ikinci bir taarruz gerçekleşti. 

Türk askeri Afyon'a girdi. Mustafa Kemal, karargahını derhal Afyon'a aldırdı. 

Savaşın içinde olmak istiyordu. Taarruzun adı Kurt Kapanı'ydı! 

Fevzi Paşa'nın planı sayesinde git gide Yunan ordusu çevreleniyordu.


Yunan ordusu gittikçe çekilmeye başladı. Yunan karargahı Taktiği geç de olsa tamamen sezmiş ve tüm ağırlığı güneye kaydırmaya başlamıştı. 

Bu defa Yakup Şevki Paşa kuzeyden taarruza kalkmış ve Yunan ordusunu şaşkına çevirmişti.


ORDULAR İLK HEDEFİNİZ AKDENİZDER İLERİ... 

Ağustos'un 30. günü Yunan ordusu imha edildi ve kaçmaya başladı.

Fakat ordunun geri çekilip mesafeyi yeniden mevzilenmemesi gerekiyordu. 

Bu nedenle Atatürk o tarihi emrini verdi: Ordular! İlk hedefiniz Akdeniz'dir! İleri!


Ağustos'un 30. günü kovalamaca başladı. 

İzmir'e 400 km vardı. Asker yorgundu ama emir kesindi. 

Önce Uşak'a girildi. Akabinde Yunan ordu komutanı Trikupis, 

2 Eylül'de esir alındı. Mustafa Kemal de orduyu takip ediyordu.



TÜRK ORDUSU İZMİR'E GİRİYOR... 

Türk ordusu 400 km'lik hattı 9 günde geçerek harp tarihi açısından emsali görülmemiş bir iş yaptı. 

2 Eylül'de Eskişehir'i, 6 Eylül'de Balıkesir ve Bilecik'i, 7 Eylül'de Aydın'ı, 8 Eylül'de Manisa'yı geri aldı ve 9 Eylül'de İzmir'e girdi.


Türk askerinden hemen sonra, 10 Eylül günü Mustafa Kemal İzmir'e girdi. Tüm Anadolu bayram ediyordu!


İzmir kurtarıldıktan kısa süre sonra, bir gemi limana yanaşıyordu! 

Mustafa Kemal taarruzdan hemen önce Fethi Bey'i İngiltere'ye göndermiş, 

sorunu savaşsız çözmenin çarelerini aramakla görevlendirmiş, 

fakat işe yaramayınca önce Roma'ya akabinde İzmir'e geçmesini emretmişti.


Fethi Bey de, "Herhalde Yunan ile yeni görüşmelere başlayacağız,

zaten Yunan başkomutan da İzmir'de, o yüzden oraya gönderiyor" 

diye kafası karışık bir şekilde emri kabul etmişti.



Fakat Mustafa Kemal Fethi Bey'i Yunan'ın Smyrna'sına değil Türk'ün İzmir'ine çağırmıştı. 

Fethi Bey'in gemisi limana yanaştığında, limanda Yunan değil Türk vardı. 

Atatürk İzmir'e Fethi Bey'den önce varmıştı! 


Bir kaç gün sonra Atatürk ve diğer paşalar Kordon'daki Kosti'nin meyhanesine gider. 

Manzaralı masaya geçilir. Atatürk "Hagi Anesti burada rakı içti mi" diye sorar! 

Hayır içmediler diye cevap verilir. Atatürk cevap verir: Madem rakı içmeyecekti, ne halt etmeye İzmir'e geldi!


Önceki yazı :

Atatürk'un hayatındaki en zorlu gün


İzmir in kurtuluşu


Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Atatürk'ün az bilinen nadir fotografları

İzmir'in Semt Adları Nereden Geliyor

Bir Bornova Hikayesi

Haftanın Günlerinin Kelime Anlamları

Muhtar Çakmağı Hikayesi