Kayıtlar

Tanju Okan - Kadınım

Resim
Tanju Okan'ın dinleyeni perişan eden "Kadınım" şarkısındaki kadın:Zerrin Doğan.   Şarkının etkileyici olmasının en önemli sebebi, Tanju Okan'ın ayrılık acısıyla mahvolmuşken   şarkıyı söylemesi ve o hislerle tek kayıt yapılması. Üstüne başka düzeltme, ekleme, çıkarma yapılmamış anlık. Hikayeden de kısaca bahsedeyim:   Zerrin Doğan, nüfuzlu ve zengin bir ailenin kızı. Tanju Okan da kariyerinin zirvesinde,   bir evlilik yapıp bitirmiş ancak içki içmesiyle de nam salmış bir sanatçı.   Nasıl kesiştiler bilmiyorum ama birbirlerine çok aşık olmuşlar. Sonra da evlenmişler. Ancak başından beri Zerrin'in ailesi bu birlikteliği onaylamamış.   14 ayın sonunda aile, Zerrin'i Amerika'ya kaçırmaya karar vermiş. Bunu duyan Tanju Okan,   karısının ailesinin köşkünün önünde nöbet tutmaya başlamış ancak köşkün arka kapısı olduğunu bilmiyormuş Zerrin'i arka kapıdan kaçırıp uçağa bindirmişler. Tanju Okan yıkılmış tabii, mahvolmuş. İyice içkiye düşmüş,   iyice dağıtmış. O

Kore Gazi Hacı Altıner

Resim
Türkiye, Kore'ye asker göndermeye karar verince gönüllü oldu. 17 Ekim 1950'de Kore'ye ayak basan ilk Türk birliğinin içinde o da vardı. Kore'de 718 şehit verdik. En büyük kayıp da bugün "Kunuri Muhaberesi" olarak anılan çarpışmada oldu. Kasabada Çin kuvvetleri olduğu anlaşılınca ABD askerleri geri döndü ama Türk tugayı iddiaya göre İngilizce verilen geri dönme talimatını anlamamaktan ya da her ne olduysa sonuçta irtibat eksikliğinden dolayı yoluna devam etti. . Kunuri bölgesinde düşmanla karşı karşıya kalan Türk tugayı iki gün olağanüstü savaşır. ABD ordusu ilk defa böyle savaşan bir askerle karşılaşmaktadır. Türk askeri yaptığının farkında değildir. Aslında iki gün akıllara durgunluk verecek bir direniş gösteren Mehmetçik ABD ikinci kolordusunun imha edilmesini önlemiştir.Türk askeri ABD ordusunu bir hezimet yenilgiden kurtarmıştır. Kayıp ve şehitlerle birlikte Türk tugayı 2/5 ini yitirmiştir. Hacı Altıner Kore savaşlarına Kunuri Muharebelerine damgasını vura

Cahit Sıtkı Tarancı - Hasta

Resim
  Cahit Sıtkı Tarancı Felç geçiren Cahit Sıtı Tarancı, konuşma yeteneğini yitirir...Ünlü şairi Cavit Orhan Tütengil , 1 şubat 1955 tarihin de Diyarbakır' daki baba evinde ziyaret eder...Tütengil o gün yaşadıklarını , duygularını " Yenilik dergisinin Mart sayısında şairin hasta yatağında ki fotoğrafıyla birlikde yayımlar...İşte o tarihi fotoğraf ve Tütengil'in o yazısından paragraf.. "konuşulanları anlıyor, fakat cevap veremiyor. Ağzı var dili yok..Biricik tepkisi gülümsemek veya ağlamak..Kendisine son bir kaç ay içinde yayınlanan şiir kitaplarından söz ettim, ilgiyle dinledi.Şair adları geçtikçe de yüzünde gülümseme dolaştı..O , sadece susuyor..Anacığı yanıbaşında oturuyor..Sessizlik, salonun mırıltılarını hissettirdikçe aklımdan parça parça mısralar geçiyor.Üzüntü veren mısralar.. Yüzüne baktığımda sanki' Ah ,aklımdan ölümüm geçer diyor ".... Cahit Sıtkı Tarancı bir yıl sonra tedavi için gönderildiği Viyana' da son nefesini verecek , sosyoloji profesörü

Sağ Sol Kavramı oluşması

Resim
Fransa Kralı XVI.Louis, Fransız Devrimi öncesi kurucu meclisi sarayına çağırıyor. Bir meclis var ama, meclis ne karar alırsa alsın, sarayda yaşayan XVI.Louis’in veto etme hakkı var. 1-) İstemediği her şeyi kafasına göre veto ediyor. 2-) Zaten meclisin toplanma amacı; Louis’in veto hakkını kaldırmak içindir, böylelikle Kral'ın veto hakkı kaldırılacak ve meclis kararıyla kral cezalandırılacak. 3-)Fransa Kralı'nı destekleyen soylular ve Ruhban sınıfı, kurucu meclisde oturum başkanı Mounier’in "sağ" tarafına oturuyorlar.   Kralın böyle bir ayrıcalığı olmaması gerektiğini, herkesin eşit olduğunu savunan, halk destekçisi olan temsilciler ise "sol" 4-)Değişime açık olmayan muhafazakar kesimle monarşiyi destekleyen, kralın veto hakkının olmasını isteyen ve genel anlamda toplumun kaymak tabakasında olan insanlar "sağ" tarafa oturdular. oturuyor. 5-)O zamanki toplum düzeninin ilerici görüşlü burjuvazi temsilcileri, köylü hakkını ve ileriyi savunan, değişimi

İsmet İnönü - Erzincan Depremi'nin Bilinmeyen Hikayesi

Resim
  Bu Ülkede Her Zaman Bir Umut Vardır: Erzincan Depremi'nin Bilinmeyen Hikâyesi 27 Aralık 1939 27 Aralık 1939'da, yani 79 yıl önce bugün Erzincan'da 7,2 büyüklüğünde bir deprem olur. Depremde 30 binden fazla insan hayatını kaybeder, 100 binden fazla insan yaralanır ve şehir neredeyse tamamen yıkılır.  Dünya tarihinin en ağır bedel ödenen depremlerinden biri olarak kayıtlara geçer. Deprem aralık ayında gerçekleştiği için ısınmak için kullanılan sobaların ve mangalların devrilmesi sebebiyle yangınlar çıkar. Depremde 100 binden fazla ev yıkılır. Kış şartlarında dış dünyayla bağlantısı kesilen Erzincan'da can pazarı yaşanır. Evlerin çoğu kerpiçten yapıldığı ve fazla destekli yapılmadığı için yıkılır. Hem kış şartları hem de iletişim ağlarının kopması sebebiyle bu zorla coğrafyaya gerektiği gibi yardımlar vaktinde gönderilemez. Şehirde neredeyse ayakta kalan hiçbir yapı yokken tahmin edebileceğiniz gibi cezaevi binası da ağır hasar görür. Sabıkasında adam öldürme, gasp, hırs

Neşet Ertaş & Leyla Ertaş Aşkı

Resim
Neşet Ertaş & Leyla Ertaş Aşkı Vakti zamanında Neşet Ertaş biriyle tanışıyor ve ona şarkı söylüyor, adam Neşet Ertaş’ın sesini çok beğeniyor. Çevresi son derece geniş olan bu kişi Neşet Ertaş’ı bir radyo kanalına çıkarıyor, şarkısını okumasını sağlıyor ve Ertaş çok beğeniliyor. “Sana burada bir iş ayarlayalım, burada sahneye çık, paranı kazan, burada yaşa, bizimle beraber müzik yap.” Neşet Ertaş bu teklifi kabul ediyor ve Ertaş’a Cebeci’deki Ahu Gazinosu’nda bir iş ayarlanıyor. Burada çalışan Neşet Ertaş bir yandan da radyoda eserlerini okumaya devam ediyor. Bu çalışma temposu onun yavaş yavaş tanınmasını sağlıyor. Gel zaman git zaman Neşet Ertaş gazinoda Leyla isimli bir kızla tanışıyor ve aşık oluyor. Babasına “baba ben evleneceğim” diye haber gönderiyor. Babası muharrem Ertaş, Ankara’ya neşet Ertaş’ın yanına geliyor. Hanın önünde müzik mağazasının önünde sohbet ederken leyla içeri giriyor. Babasının elini öpüyor. Muharrem Ertaş dışarı çıkıyor ve Neşet Ertaş’a: “bu kız bizim deng

Hulusi Kentmen - En çok zoruma giden de...

Resim
"En çok zoruma giden de filmde zengin fabrikatörü oynadıktan sonra durakta otobüs beklemek oluyordu.” Hulusi Kentmen Bulgaristan Veliko Tarnovo (Veliko Tırnovo) doğumlu Hulusi Kentmen'i vefatının 27. yıl dönümünde saygı, sevgi ve rahmetle anıyoruz. Hulusi Kentmen, 20 Ocak, 1912’de Veliko Tırnova Bulgaristan'da doğmuştur. Kendisi küçükken göçler sırasında ailesiyle Türkiye’ye göç etmiştir. Türkiye'de Deniz Astsubay Okulundan mezun olmuş ve emekli olana kadar Türk Deniz Kuvvetleri'nde Astsubay olarak görev yapmış daha sonra emekli olarak sanat yaşamına atılmıştır. Hulusi Kentmen, Ülkü Erakalın'a verdiği bir röportajda deniz tutkusunu şöyle dile getirmişti: "Yavuz (Zırhlısı) yaralı, henüz tamir edilmemiş. Bütün ihtişamıyla İzmit'te yatardı. Biz, o devirde ortaokula gidiyorduk. Aşağı yukarı sınıfın yarısı denizci olmaya heves ederdi. Deniz tutkusu öncelikle Körfez'de oturuşumuzdan geliyor. Ayrıca babamın bir sandalı vardı, onunla beraber balığa giderdi

M. Kemal Atatürk ve ABD Büyükelçisi Joseph Grewi

Resim
 Fransız Film Arşivinden M. Kemal Atatürk ve ABD Büyükelçisi Joseph Grewi Atatürk Orman çiftliğini gezdiriyor ve görevlilerden bilgi alıyor. En net ses kayıtlarından biri.

Anneydi… “Sen benden uzak dur “

Resim
  Tarih 5 Ekim… Kumru, akşam saatlerinde annesiyle birlikte gittikleri yerden eve döndü. Kapıda asılı Ekspres Kargo’dan gelen ve üzerinde ‘kargonuzu gelip alın’ yazan ihbarnameyi gördü. Annesi çok telaşlandı. ‘Kim yolladı?’, ‘Ne yolladı?’ sorularını arka arkaya sıraladı. Kumru, annesine ‘merak etme ben yarın gider alırım’ dedi ve dalga geçerek de ‘Belki de bombadır’ diye ekledi… Kumru, 6 Ekim Cumartesi günü Ankara Çankaya’daki evinden çıktı. Kuzgun sokaktaki kargo şirketine gitti. Annesini çok telaşlandıran paketi alıp eve dönecekti. Arabasını park etti. Kargo şirketine girdi. İhbarnameyi görevliye uzattı. Beklemeye başladı. Koliyi imzalayarak aldı. Yırtık olan pakette iki kitap gördü. Arabasına döndü. Paketi yan koltuğa bıraktı. Arabasını çalıştırıp eve doğru yola çıktı. Eve girdi. Girişte bulunan mermerin üzerine paketi bıraktı. ‘Bomba imha’ konusunda eğitimli annesine, ‘Bombanı getirdim’ diye seslendi. Annesi üst kattan aşağıya indi. Paketi aldı. Yırtık olan yerden baktı. ‘Kitapmış,

Yüksek Yüksek Tepelere Ev Kurmasınlar

Resim
Bu öykü Malkara köylerinden alınmış  Belli bir kişinin dilinden yazıya geçirilmiş değildir. Çevrede herkes tarafından bilinen bir öyküdür. Söylentiye göre, çok eskiden köyün birinde Zeynep isimli çok güzel bir kız vardır. Onaltıya yeni bastığında Zeynep'i köylerindeki bir düğünde aşırı (yabancı) köylerden gelen Ali isimli bir genç görür. Ali Zeynep'i çok beğenir ve köyüne döndüğünde kızın babasına hemen görücü gönderir. Zeynep'i Ali'ye verirler. Kısa bir zaman sonra düğünleri olur. Ali, Zeynep'i alıp aşırı köyüne götürür. Zeynep'in gelin gittiği köy ile kendi köyü arası altı gün altı gece çeker. Bu kadar uzak olduğundan dolayı Zeynep, anasını babasını ve kardeşlerini kocası yollamadığı için tam yedi yıl göremez. Bu özlem Zeynep'in yüreğinde her gün biraz daha büyüyerek dayanılmaz bir hal alır. Köyün büyük bir tepesinde bulunan evinin bahçesine çıkarak kendi köyüne doğru dönüp için için kendi yaktığı türküyü mırıldanır ve gözleri uzaklarda sıla özlemini gider