Kayıtlar

Rodrigonun Gitar Konçertosu - RODRIGO ile VICTORIA KAMHİ'nin öyküsü

Resim
  Ünlü "Gitar Konçertosu" ile tanınan JOAQUIN RODRIGO ile karısı VICTO RIA KAMHİ'nin öyküsü 15. yüzyıl sonlarının İspanya'sı  Endülüs'teki Arap uygarlığının son kalesi olan Gırnata / Granada düştüğünde, burada yaşayan Müslümanlar ve Yahudiler din değiştirmeye, ya da göçe zorlandılar. "Sefarad" olarak adlandırılan Yahudi göçmenlerin bir kısmı İstanbul, Bursa, Selanik gibi şehirlere yerleştirildi.  Sonraki yüzyıllar içinde geniş aileler kurarak İstanbul kent kültürünün önemli bir parçası oldular. İşte o ailelerden biri olan Kamhiler'in Dolmabahçe Sarayı 'nın yakınlarındaki yalılarında bir kızları doğdu : Victoria..Yıl 1905 idi. Victoria, İstanbul'da, Boğaz'dan geçen gemileri seyrede seyrede büyüdü. Dinleyenlerin "Kelebek gibi çalıyor piyanoyu" dediği Victoria'nın yaşamını, 24 yaşındayken, Paris'te bir müzikli toplantıda bir İspanyol besteciyle tanışması değiştirdi.  Joaquin Rodrigo, salona yardımcısının kolunda ağır ağır y

Adem’in Tanrı ile sohbeti

Resim
  Adem’in Tanrı ile sohbeti   - adem? + buyur tanrı'm. - sana kadın yaratayım mı? + valla, çok makbule geçer. - tamam, önce şu kaburga kemiğini çıkaralım.  + ne kaburgası? ne alakası var şimdi? - e kaburga kemiğinden yaratacağım kadını... + niye be? topraktan yaratsana beni yarattığın gibi. bi’ sürü toprak var. - olmaz. + niye? - kendini tekrar ediyor dedirtmem. sen uzan şimdi, anestezist melekler seni uyutacak. + başımıza iş aldık... ... - adem, uyan hadi. + nerdeyim ben? - cennettesin. sana kadın yarattım. adı havva. bak o ağacın altında oturuyor. + güzel olmuş, eline sağlık. - teşekkür ederim. şimdi, adem, bak, buralar hep cennet, istediğiniz gibi tadını çıkarın havva’yla. ama şu ağaçtan yemeyin, o yasak. + ne işi var ki yasak ağacın cennette? - ben koydum. + niye? - heyecan katsın diye. + vay canına! bari bi tel örgüyle falan çevirseydin, madem yasak. neyse... peki şuradaki kim? - o mu? o şeytan. + e onun ne işi var peki cennette? - seni kandırıp benim yolumdan çevirebileceğini

Prof.Dr.Halil İNALCIK

Resim
  Tarihçilerin Kutbu Prof. Dr. Halil İNALCIK ; ATATÜRK için şu söylediği sözler hepimize ışık tutacak güzellikte: “Mustafa Kemal’in emperyalistlere karşı zaferi Batı’yı sarsıyordu. Avrupa’nın sömürge haline getirdiği Hindistan ve Çin bu kahramanın mücadelesini günü gününe izliyorlardı. Harpten yeni çıkmış İngiliz halkı, Yunan’ın yardımına gitmek için asker olmayı kabul etmedi. (1922). Yunan yalnız kaldı. İngiliz Hükümeti, Büyük Savaşta olduğu gibi Hintlilerden, Hintli Müslümanlardan bir ordu yapıp Mustafa Kemal’e karşı Yunanlıların yardımına gelmek istedi. Fakat Hintli Nehru ve Gandi, o zaman Mustafa Kemal’in Anadolu’daki savaşını heyecanla izliyorlar, bağımsızlıkları için bir savaş öncesi gibi algılıyorlardı. İngiltere’ye asker vermemek için ‘non cooperation’ hareketini başlattılar. Eğer Gandi ve Nehru bu hareketi başlatmasalardı İngiltere Yunan’ın yanına gelecekti, o zaman işler çok daha başka olabilirdi. Mustafa Kemal, kendi vizyonuyla Asya’yı fethetmişti.  Hindistan’ı bağımsızlığa

Dogo Argentin

Resim
Dogo Argentin Yeryüzündeki en yeni köpek ırklarından biridir.  Bu köpek Arjantinlilerin ulusal övünç kaynağıdır ve onunla en az futbol ve tango kadar gurur duyarlar.  Bir çok köpek ırkının aksine, dogo'nun hikayesi "bu köpek ırkının hikayesi tarihin derinliklerinde saklıdır..." cümlesiyle başlamaz.  Tam tersi, Dogo'nun tarihi oldukça yenidir ve çok iyi bilinmektedir. irkın yaratıcısı prof. dr. antonio nores martines bir genetik uzmanı ve tutku dolu bir avcıydı.  20.yy başlarında arjantin'de av düpedüz tehlike demekti, çünkü gerek uçsuz bucaksız kayalıklar ve çalılıklardan oluşan arazi, gerekse de tehlikeli hayvanlar (puma, jaguar ve avrupa yaban domuzu) her avı gerçek maceraya dönüştürüyordu. dünyadaki hiçbir köpek bu koşullarda avlanamıyor,  denendiklerinde ise kendileri "av" oluyorlardı. antonio martines'in hayali av içgüdülerine sahip olan, uzun mesafeleri koşabilen, iyi koku alabilen, bir pumayla teke tek dövüşüp onu alt edebilecek kadar güçlü, d

Atatürk'ün Sofya'da Giydiği Yeniçeri kıyafeti

Resim
KIYAFET İSTANBUL'DAN NASIL GETİRİLDİ...   Gümülcine Mebusu İsmail Hakkı Bey Yeniçeri kostümünün İstanbul’dan getirilişine tanık olanlar içinde anılarında bilgi veren kişilerden biridir. Bulgaristan Parlamentosundaki Türk Mebuslardan ve Mustafa Kemal’in yakın arkadaşı Gümülcine Mebusu İsmail Hakkı Bey (Kavalalı) tarafından İstanbul’dan getirilmişti. Büyük bir hayranlıkla ve sürprizle karşılanan o gecede kullanılan Yeniçeri kostümünün temin edilişini İsmail Hakkı Bey (Kavalalı) şöyle anlatır: ”Harbiye’den sonra onu Sofya’da, yarbay rütbesiyle, askeri ateşe olarak gördüm. Ben o zaman Bulgar Sobranya’sında mebustum. Dört arkadaşımla birlikte Bulgaristan’daki Türkleri temsil ediyorduk. Kendisiyle hemen her zaman konuşur, dertleşirdik. O sıralarda Fethi Okyar merhum, Sofya’da Osmanlı Elçisi olarak bulunuyordu. Bir gün, gene Mustafa Kemal ile beraberdik. Bulgarların tertip ettiği bir kostümlü baloya, yabancı devlet temsilcilerini de milli kıyafetleriyle davet eder bir mektup geldi. Hiç un

“Eyvah !” der Neyire Hanım, “Bizim oğlanın dili açıldı

Resim
  Padişahın, tabağında kalan yemekleri bir erkek çocuğa gönderdiği yıl 1899’dur.  Bunun nedeni, dili tutulan, konuşmayan çocuğa padişah yemeğinden arta kalanların iyi geleceği inancıdır. Din hocalarının bu önerisi hiç bir işe yaramaz. Sarayın artıklarını yiyerek dilinin çözüleceğine inanılan çocuk büyüdüğünde özgürlük şarkıları söyleyecek ve o sofraları devirenlerin korosunda ön sırada yer alacaktır! Dili kendiliğinden açılan çocuğun başına bir başka felaket gelir, üç yaşında… Annesi ve babasının yanında götürüldüğü bir ev ziyareti sırasında, hizmetçi kadın tarafından Çingenelere satılmak amacıyla kaçırılır. İstanbul’un altı üstüne getirilerek aranılan çocuk büyük bir şans eseri olarak bulunur. Neyire Hanım, bir gün oğlunu evdeki terlikleri bir araya toplarken görür. Tüm terlikler sıralar halinde, düzgün bir şekilde arka arkaya getiren çocuk onlarla konuşmaya, bir şeyler anlatmaya başlar. “Eyvah !” der Neyire Hanım, “Bizim oğlanın dili açıldı açılmasına, ama bu sefer terliklerle konuşm

Şamar Oğlanı - Whipping Boy

Resim
16. ve 17. yüzyıllarda feodal düzenin hakimiyeti sonucu,  üst sınıf ve alt tabaka arasındaki uçurum iyice açılmıştı.   Öyle ki soylu kesim, kendisini halktan çok üstün görüyor  ve onlarla herhangi bir yakın temas kurmaktan kaçınıyordu. Dolayısıyla saray mensubu ve asilzade çocuklarının halkın arasına karışıp,  onlarla aynı dersliklerde eğitim almaları düşünülemezdi.   Doğal olarak en iyi hoca ve alimler, saray, şato ve  konaklara bu çocukların ayağına getiriliyordu. Ancak o dönem eğitim sırasında dayak ve cezalandırma çok yaygındı  ve tabi ki bu yöntemin soylu çocuklar üzerinde kullanılması mümkün değildi . İşte buna çözüm olarak alt tabakadan olan bir çocuk,  ders sırasında bu dayağı yemek için hazır bulunuyordu.   Asilzade çocuğunun işlediği her hatada şamar ve sopayı bu çocuk yiyordu. Diğer bir ayrıntı da, derse katılan bu halk çocuğunun birşeyler  öğrenmemesi için sağır kimseler arasından seçilmesi ya da  bilhassa bu iş için sağır edilmesiydi. Şamar Oğlanının İngilizcesi “Whipping

Atatürk - Şeker Fabrikası

Resim
Yıl 1923... ATATÜRK'ü bekleyen çoktu. Hayati Bey hepsini atlatıp gelen yaşlı köylüyü içeri soktu. Gazi köylüyü ayakta karşıladı. Oturttu; • “Buyur Nuri Efendi.” “Teşekkür ederim Gazi Paşam. Ben Uşak’ın Kalfa köyündenim. Babamdan helva ile haşhaş yağı imalathanesi kaldı. Askerliğimi İstanbul’da yaptım. Gözümü, kulağımı açtım, İstanbul’da çok şey öğrendim. • Avrupa’dan mektup zarfı içinde pancar tohumu getirttim. Bu tohumları köyümdeki toprağıma ektim. Pancarları rendeleyip kaynattım. Pekmez yaptım. Şeker elde ettim. Onunla köpük helvası imal ettim. Pancardan şeker yapabileceğimize inandım. • Mehmet Hacim Bey’in önderliğinde elli bir kişi birleştik Terakki-yi Ziraat Türk Anonim Şirketi diye bir şirket kurduk. 600 bin lira sermayemiz var. • Paşam! Bize el ver. Şeker fabrikamızı kuralım. Köylü ister pancar yetiştirir, ister fabrikada çalışır. Uşak şenlenir. El verir misin?" • ”Cumhurbaşkanı yerinden fırladı, Nuri Efendi’yi sevgiyle, saygıyla kucakladı: “Hepiniz var olun! • Türkiye

Peki, siz bir şeyler yapamaz mısınız?

Resim
Köy Enstitüleri için güç bela aldırılmış dört jipten biriyle çok sayıda köyü bizzat gezmesiyle tanınan ismail bey, okulun önünde araçtan iner. Bardaktan boşanırcasına yağmur yağmaktadır.  Okulun başöğretmeni gelir ve okulu gezdirmeye başlar. İsmail bey , daha yeni inşa edilmiş okulun sınıflarından birinde tavandan damlamakta olan suyu görünce başöğretmene nedenini sorar. Başöğretmen umursamaz bir tavırla; “Birkaç kez Çankırı İl Eğitim Müdürlüğü’ne yazdım ama kimse ilgilenmedi” der... İsmail bey; “Peki, siz bir şeyler yapamaz mısınız?” deyince başöğretmen birdenbire çıkışır: “Ben başöğretmenim, dam aktarıcısı değil!” cevabını verir. İsmail bey bu sözleri duymasıyla bahçeye fırlaması bir olur. İnşaattan kalma bir merdiven bulur. Çatıya tırmanarak kırık kiremitlerin yerini tespit eder ve yenileriyle değiştirir. Bütün bunlar birkaç dakika içinde olup bitmiştir.  Tonguç, aşağı inince başöğretmene dönerek; “Bir daha dam akarsa Çankırı’ya bildirme. Hemen bana haber ver, ben gelir hallederim”

Atatürk'ün Edirne görüntüleri

Resim
 Atatürk'ün Edirne görüntüleri renklendirilmiş