Kayıtlar

Ulus'da bir Apartman

Resim
  Bu yapı Ankara Ulusta 1922 yılında yapılmış ve harika bir hikayeye sahip. Anadolu medeniyetler müzesinden çıktıktan sonra göze çarpan bu yapının ismi Erzurumlu Nafiz Bey apartmanı, Ankara’nın ilk kaloriferli ve asansörlü apartmanı.. Tam olarak Ulusta ışıklar caddesi ile Alataş sokak kesişiminde, Alt katı ticaret üst katları konut olarak tasarlanmış, 1922 yılında inşaa edilen binanın mimarı Arif Hikmet Koyunoğludur. Peki Erzurumlu Nafiz kim? 1913’de ailesiyle birlikte İstanbul’a yerleşmiş, İstanbul ve Ankara’da tüccarlık ve müteahhitlik yapmış. Milli mücadele döneminde Atatürk’ün en büyük destekçilerinden biri olmuş. İtalyadan uçak alıp getirmiş ve bu uçakları orduya hibe etmiş. Ve tüm mal varlığını bu bina dahil satarak Atatürk’ün istediği zaman kullanabilmesi için bir bankaya yatırmış. Şimdilerde apartman ne için kullanılıyor ne hizmet veriyor bilmiyoruz ama maddi ve manevi değeri yüksek bir yapı... Hikayelerden haberdar olmak için e-mail adresinizi girin. Delivered by FeedBu

Ölüler Evinden Anılar - Dostoyevski

Resim
  Dostoyevski bir toplantıda yüksek sesle okuduğu bir şiir nedeniyle Çar tarafından Sibirya’da hapse mahkum edilir. Hapis cezasını bitirdikten sonra anılarını kaleme aldığı “Ölüler Evinden Anılar” adlı kitabı yazar. Kitapta, hapishanedeki hayatından önce insanları tanıdığını sandığını ama yanıldığını burada anladığını belirtir. Yazar, “kara halk” olarak tanımladığı bu kitleyle karşılaştıktan sonra insanları çözümlemeye ve kendi iç dünyasının derinliklerine inmeye başlar. Dostoyevski, Hapishanedeki bir köpeğin yanından geçen her mahkum tarafından tekmelendiğini gözlemler. Köpek mahkumlardan kaçmadığı gibi yanına bir mahkum yaklaştığında eğilerek tekmelenme pozisyonu almaktadır. Dostoyevski bir gün köpeğin yanına yaklaşıp başını okşar. Köpek şaşkın şaşkın ona bakarak hızla yanından uzaklaşır ve acı acı havlamaya başlar. O günden sonra köpek Dostoyevski’yi her gördüğünde ondan kaçar. Ruhu köleleştirilmiş bu köpek bir sevgi açıdır. Bu durum insanlar için de geçerlidir. Hayatları boyunca ha

Erdal Eren - Son Bakış

Resim
  Erdal Eren, 12 Eylül 1980 darbesinin ardından 50 kişi idam edildi.  İdam edilenlerden biri de henüz 17 yaşında ki Erdal Eren’di.   Orta Doğu Teknik Üniversitesi öğrencisi Sinan Suner 30 Ocak 1980 tarihinde Milliyetçi Hareket Partili bakan Cengiz Gökçek'in koruması Süleyman Ezendemir tarafından vurularak öldürüldü. Ankara Yapı Meslek Lisesi öğrencisi Erdal Eren, Suner’in öldürülmesini protesto etmek için 2 Şubat 1980'de yapılan  gösteride çıkan çatışmadan sonra gözaltına alınan 24 kişinin arasındaydı. Eren çıkan çatışmada Er Zekeriya Önge’yi öldürdüğü iddiasıyla tutuklandı. Gözaltına alınmasından kısa bir süre sonra 19 Mart 1980'de hakkında idam kararı verildi. Ağabeyi Erkan Eren Erdal'ın Mamak askeri cezaevinde tutuklu kaldığı dönemde gördüğü işkence izlerine tanık olduğunu dile getirdi Erdal'dan idam edildiği tarihte yaşının 18'den küçük olduğunu belirten Erkan Eren infazı radyodan öğrendiklerini ve Erdal’ın kimsesizler mezarlığına gömülmek istediğini söyledi

Elazığ Akıl hastahanesi

Resim
  1960'lı yıllar... Elazığ Akıl hastahanesinden personelin bir ihmali sonucu bütün deliler kaçar, Elazığ’ın cadde ve sokaklarına dağılırlar... Toplam 423 deli kaçmıştır... Mülki makamlar panikler, Başhekime koşup "Doktor bey ne yapalım?" diye sorarlar... O zamanın ünlü doktoru Mutemet Bey hastahanenin başhekimidir... Mutemet Bey : "Bana bir düdük verin ve arkama yapışarak gelin" der. Doktor önde birkaç personeli arkasında Kara trencilik oynayarak bütün Elazığ’ı "çuf çuf" nidalarıyla dolaşırlar. Başhekimin tahmini tutmuştur, bütün deliler bu kuyruğa girer vagon olurlar. Lokomotif, yani başhekim Mutemet bey yönünü hastahaneye çevirince tüm kaçan deliler hastahaneye geri dönmüş olurlar. Sorun çözüldüğü için Mülki makamlar ve doktorlar, trencilik oynayıp hastahaneye döndükleri için de deliler hallerinden çok memnundur. Ancak esas sorun akşam yoklama yapıldığı zaman ortaya çıkar; Hastaneye trencilik oynayarak gelenlerin sayısı 612 kişidir Hikayelerden

Atatürk Piyadeler ile Süvariler - 9 Eylül İzmir

Resim
  PİYADELER İLE SÜVARİLER... Zamanın gazetecilerinden ve Meclis'in ilk dönem Milletvekillerinden Celal Nuri,  bir sohbette Atatürk'e, " Piyade, İzmir'e neredeyse süvarilerle aynı zamanda girdi. Biri yaya, öbürü atlı...  Bu nasıl mümkün oldu Paşam ? " diye sordu. Atatürk gülümsedi ve şöyle dedi: " Ben askere biraz dinlenin dedikçe, onlar, " İzmir'de... İzmir'de dinleniriz Paşam ! "  diyor ve durmaksızın koşuyorlardı... " Celal Nuri 30 Ağustos Hatıraları Not Adnycl; Düşman işgali altında ki İzmir ve civar bölgesinde sıkça tecavüz ve kadınlara yönelik şiddet vakaları duyulurdu.  İkinci Tümen'in öncülüğünü yapmakla görevlendirilen Dördüncü Alay Komutan Yardımcısı  Yüzbaşı Şerafettin Bey 'in  komutasında yaya olarak giden erlerin çoğunun izmir ve civar eşraftan olmasınından tüm gün hiç durmadan koşarak illerledikleri birçok hatırata rivayet edilir...   Hikayelerden haberdar olmak için e-mail adresinizi girin. Delivered by FeedB

Atatürk ve Çalışması

Resim
Atatürk’ün bizi şaşırtan hassalarından biri de vücutça ve kafaca yorulmaksızın ,  dikkati hiç gevşemeksizin çalışma yeteneği idi.   Ertesi gün manevrada beraber çalışacağı arkadaşları ile gece yarısına kadar gazinoda kaldıktan ve onları uyumaya gönderip   kendisi vereceği vazifeleri hazırlamak üzere sabahladıktan sonra , şöyle bir yüzünü yıkayıp tıraş olarak ,  yine herkesten erken kıtaların başına gittiğini dostlarından duymuştuk. Ben 43 ila 58 yaş arasında yakınında bulunmuştum.  Memleket dolaşmalarında maddi zahmetlere hepimizden fazla dayandığını görürdük.   Bir defa Dikmen kırlarında bir piknikten sonra koşmacalı bir bohça oyunu oynamıştık.   Bir delikanlı kadar çevik, hızlı ve seğirtkendi. Büyük Nutku 53 yaşında yazmıştır.   Çalışma odasında yarı ayaküstü yarı oturarak ve yüzlercesi arasından vesikalar ayırarak, nutkunu dikte ederdi.   Yorulan değişirdi. Bir defasında pek genç bir arkadaşı baygınlık geçirmişti.   Akşama doğru bir banyo aldıktan sonra , hiç dinlenmeden sofraya ine

Zeytin Gözlüm

Resim
Hikayesini bilmeyenler, şarkının zeytin gözlü bir sevgiliye hitap ettiğini sanır. Oysa ardında yürek burkan, göz yaşı döktüren bir hikaye vardır. Hüceste Aksavrın iyi bir ailede yetişmiş, yüz akı kadınlarımızdan biridir. Edebiyata meraklıdır. Duygularını mısralara dökmeyi sever. Şairdir. . Hayata son derece bağlı Hüceste Hanım gün gelir, tüberküloza yakalanır. Tedavi için Heybeliada Sanatoryumu’na yatar. Uzun sürer tedavi. Doktoru, Ömer Münif’tir. İki hisseden kalbin, iki duygu insanının, doktor-hasta ilişkisi zamanla aşka dönüşür. Ve aşk evlilikle sonuçlanır. Çok mutludurlar. Mutluluk bir süre sonra, Mehmet’in doğumuyla taçlanır. Mehmet büyür ve aile onun geleceğini düşünmeye başlar. Her ana-baba gibi onlar da Mehmet’in iyi yetişmesini istemektedirler. İmkanları da vardır ve hasreti yüreklerinde saklamaya söz vererek, Mehmet’i Avrupa’ya gönderirler. Mehmet, Avrupa’ya gider gitmesine de, hasretin bitmesini, Mehmet’in dönmesini bekleyen aile, hasretin yanına hayal kırıklığının da

Merinos Fabrikası

Resim
MERİNOS 2 Şubat 1938 günü bizzat ATATÜRK açmıştı.. Cumhuriyet sadece bir yönetim biçimi değildir; bir yaşam biçimidir. Fabrikaya “Merinos” adı ATATÜRK tarafından verilmişti.  Yaptığı çalışmalardan sonra neden böyle bir isime karar verdiğini ise şöyle açıklamıştır: Güneş dili araştırmalarına göre,  merinos öztürkçe bir kelimedir ve ince, uzunca yün anlamına gelir. Sümerbank Genel Müdürü Nurullah Esat, fabrikanın altın anahtarını Atatürk’e sunmuş, fabrikada yapılan incelemelerden sonra onur defterine ilk not Atatürk tarafından yazılmıştır: "Sümer Bank Merinos Fabrikası, çok kıymetli bir eser olarak milli sevinci arttıracaktır. Bu eser yurdun, hususiyle Bursa bölgesinin gelişimine ve milli ihtiyacın giderilmesine yardım edecektir. Eserin başarılmasından Ekonomi Bakanlığını tebrik ederim. Sümer Bank Direktörlüğüne teşekkür ve fabrikayı yüksek bilgi ve düzenli idarede direktörüne başarılar temenni ederim.” Merinos, Bursa şehrinin soysal ve ekonomik yönden gelişmesine pek çok yönden önc