Kayıtlar

Gazi “Bisikletle Kars’a Kadar Gidebilir misiniz?”; Bisikletçiler “Her Yere Gideriz”

Resim
  Cumhuriyetin gözdesi iki taşıttan biri tren, diğeri de bisikletti. Gazi için bisikletin farklı bir önemi vardı. Bisikletçilerin güçlüklerden yılmayan yapısıyla, genç cumhuriyetin direncini benzer gördüğünden bisiklet sporunun tüm yurtta yaygınlaşmasını arzuluyordu. Spora meraklı olan Binbaşı İsmail Hakkı Bey bir bisiklet takımı kurmuştu ancak muhasebeci az bir para verdiği için takım sadece on iki kişiydi. Takımın başında Üsteğmen (Deli) Daniş Karabelen vardı. Bisiklet takımı, gençleri bisiklete alıştırmak, bu spora heveslendirmek için birörnek formaları ile şehre iniyor, gösteri yapıyorlardı. Bu sayede Ankara'da da bisiklet satanlar, tek tük bisiklete binenler görülmeye başlamıştı. Bisikletçileri izleyen Gazi sayılarının artırılmasını istedi. İsmail Hakkı Bey'e kök söktüren muhasebeci birdenbire cömert kesildi, bisiklet sayısı yirmi dörde yükseldi. Gazi, İsmail Hakkı Bey'e, "Bisikletçilerin Kars'a kadar gidip gelebilirler mi?" diye sordu. - "Siz emredi

Gülten Dayıoğlu - Tren Yolculuğu

Resim
Gülten Dayıoğlu Afyon'da "Kudret" adlı yerel gazeteyi çıkarmakta olan Cüneyt Mollaoğlu,  1950 yılının Mayıs ayında bir trene binerek Eskişehir'e doğru yola çıkar.. -Cumhuriyet'in ilk yıllarından beri çalışan bir trenin kompartımanında, Cüneyt Bey'in yanına Kütahya Garı'nda bir kız çocuğu  oturur. Cüneyt Bey cebinden gazetesini çıkarır, okumaya başlar; kız çocuğunun gözü de gazete sayfalarındadır..  -Akrabası sinirlenerek dirseğiyle dürter, "Evladım ayıptır başkasının gazetesi okunmaz, yapma etme.." Ama çocuk gazeteyi okumaya devam eder, üstelik bununla da kalmaz,  Cüneyt Bey'e dönüp "Siz bitirdikten sonra gazetenizi ben okuyabilir miyim?" diye de sorar.. -Çocuğa refakat eden akrabası çok bozulur bu duruma, kızın kulağına eğilip, "Sen ne terbiyesiz bir kızsın, tanımadığın bir adamın gazetesi alınır mı?" der. Konuşulanları duyan Cüneyt Bey gülümseyerek gazetesini çocuğa verir ve ardından "Okumayı seviyor musun?" di

Haluk Levent - İlk Şarkısı

Resim
Haluk Levent Adana’nın gecekondu mahallelerinden birindeki bir evde genç bir adam yatakta yatan hasta babasının elini tutmuş,   diğer elindeki piyango biletine gözlerini mıhlamış, cızırtılı radyodan gelen sesleri dinliyordu... Reklamlardan sonra başlayan yayın sevgili dinleyenler, şimdi milli piyango idaresince yapılan çekiliş sonuçlarını açıklıyoruz diye devam etti.   Numaralar açıklandıkça bir radyoya bir bilete bakan genç adam, sonunda bileti tek eliyle buruşturup attı ve babasının elini bıraktı. Dışarı çıktığında yağmur yağıyordu. Montunun yakalarını birleştirip hızlı adımlarla bir kaç metre ilerideki başka bir evin kapısına yürüdü.   Kapıyı çalıp beklemeye koyuldu. Kapıyı açan adam onu gördüğüne pek memnun olmamış gibi yine ne var dedi. Genç adam mahçup, yutkunduktan sonra Ragıp amca babamın ilaçları bitmiş, benim haftalığı vermediler henüz, sende varsa… Ragıp öfkeyle cebinden çıkardığı paraları genç adamın eline tutuşturdu ve bu son, bak bir daha gelirsen gençtir, gururu incinmes

Hasan Ali Yücel ve Neyzen Teyfik

Resim
  Hasan Ali Yücel ve Neyzen Teyfik ▪  1916 senesinde 19 yaşında genç bir delikanlı Erenköy’de yürümektedir. Talimgah denilen yerde bir kalabalık fark eder. Kalabalığa yanaştıkça bir müzisyenin enstrümanından yükselen melodiyi duyumsar. Yaklaşır. Delikanlı, enstrümandan yükselen tınıya gözlerini kapatarak huşu içinde bir süre zevkle dinleyerek eşlik eder. Gözlerini açıp da kalabalığın önüne ilerleyince o cânım melodiyi çıkaranın yere bağdaş kuran bir müzisyen olduğunu fark eder... ▪  Müzisyen pistir, perişandır, berduştur. Genç delikanlı evsiz diye düşündüğü bu adamcağıza acır gözlerle bakar. Garipser de hani biraz… Öyle ya böyle berduş bir adam nasıl olur da bu kadar güzel ezgiler çıkarabilir… ▪ Delikanlı birkaç gün sonra aynı yol üzerinden geçerken görür o müzisyeni. Her ne kadar giyim - kuşamından, küfürbaz halinden rahatsız olsa da acıdığı için o müzisyene para vermek ister. Müzisyen işte kendisine para vermeye yeltenen gence;  “Haydi oğlum, git işine! Bak benim mataram rakı dolu. V

Hüseyin Rahmi Gürpınar - Mikrop kapma korkusu

Resim
Hüseyin Rahmi Gürpınar - Mikrop kapma korkusu Mikrop kapma korkusuyla eldivensiz sokağa çıkmayan,  neden evlenmediği sorulduğunda  “Yattığım odada başka nefes istemem” diyen  Hüseyin Rahmi’nin Heybeliada’da  bisikleti ilk kullanan kişi olduğunu biliyor muydunuz? Hüseyin Rahmi Gürpınar, Türk romancı ve gazeteci. Doğum tarihi:  17 Ağustos 1864, İstanbul Ölüm tarihi ve yeri:  8 Mart 1944, İstanbul Defnedildiği yer:  Heybeliada Mezarlığı, Heybeliada Filmler:  Süt Kardeşler, Efsuncu Baba Ebeveynler:  Mehmed Said Paşa, Ayşe Sıdıka Hanım Not: Paylaşımları mail ile bilgilendirilmek için lütfen  Tıklayın

Atatürk - Hatay meselesi

Resim
Hatay meselesi   Hatay konusunda Fransızlarla anlaşmazlığın yükseldiği bir dönemde Fransız sefiri Henri Ponsot, Ankara'da yapılacak toplantıya konuşması üzerine davet ediliyor. Atatürk, davet başlamadan önce Sabiha Gökçen'den üniformasını giyip, silahını almasını ve yanına gelmesini istiyor. Sabiha Gökçen söyleneni yapıp Atatürk'ün yanına gidiyor. Atatürk o gece yapılacak toplantıdan bahsediyor ve birinin konuşacağını söylüyor. Konuşma bittikten sonrası için bir görev veriyor. Bu göreve göre Sabiha Gökçen konuşma bitince "Biz gençler Hatay sorununun derhal çözülmesini istiyoruz. Eğer gevşek hareket edecek olursanız bunu yapmasını da biliriz" diyecek ve akabinde silahını çekip tavana doğru ateş edecek. Sabiha Gökçen görevi düşünmeden kabul ediyor. Gökçen "yaparım" dedikten sonra Atatürk "Ama sen ateş ettikten sonra gelip seni alırlar, götürürler, hapsederler, ben buna karışmam" diye uyarıyor. Sabiha Gökçen yine de tamam diyor. Toplantı başlayınc

Menderes - Hiçlik Makamı

Resim
  Tarih 17 Şubat 1959... Adnan Menderes'in de içinde bulunduğu THY uçağı,  Londra'da inişe geçtiği sırada düşer.. Uçaktaki 21 kişiden 14’ü hayatını kaybetmiştir... Kurtulan 7 kişiden biri de Adnan Menderes'tir.. Türkiye'ye dönüşünde Sirkeci Garında büyük bir devlet töreni ile karşılanır Menderesi Karşılayanlar arasında CHP Genel başkanı İsmet İnönü bile vardır ama... En ilginç olay bundan sonra... Adnan Menderes perona ayak bastığında insanlar yüksek boyutlu bir dalga gibi gidip gelirler.. O sırada kalabalığı eline bıçakla yaran bir adam ensesinden tuttuğu beş-altı yaşındaki bir erkek çocuğunu Başbakan'ın ayaklarının dibine yatırır... Herkesin şaşkınlıktan kanı donmuştu… Bu adam, Menderes'in şaşkın bakan gözlerinin içine diktiği gözlerini devirerek: "Seni bize ALLAH bağışladı. İzin ver oğlumu senin için ALLAH'a kurban edeyim" diye bağırır... Adamla Menderesin bakışmaları esnasında adam bir an şaşkınlığa düşünce, onun bu şaşkınlığını fırsat bilen em

İstanbul işgali

Resim
Yıl 1919 . İstanbul baştan aşağı İngilizlerin işgali altındaydı. Liseyi yeni bitirmiştim. Güzel bir kızdım. Dünür gelmeye başladılar. Biri avukatmış. Gösterdiler uzaktan, boylu poslu yakışıklı bir delikanlıydı, beğendim. Nişanlandık. Nişanlımı seviyordum. Mutlu bir yuva kurmak hevesi ile lamba ışığının altında sabahlara kadar oyalar örüyor, çeyizler hazırlıyordum. Ama çok geçmedi ki mahallede bir dedikodu yayıldı. (Ayşe’nin nişanlısı avukat değilmiş, ipsizin biriymiş, üstelik cami önlerinden tabut taşıyarak karnını doyuruyormuş) dediler. Alt üst oldum. Babam götürdü, uzaktan izledik, gerçekten de tabut taşıyordu…Yıkıldım. Nişanı atıp, ayrıldık. Aradan 5 yıl geçti. Evlenmiştim, Bir de çocuğum olmuştu. 1924 yılıydı. Artık ülkemiz özgürdü. Bir gün Beyoğlu’nda rastladım ona. Oğlum yanımdaydı. Beni görünce titredi, ceketini düğmeledi. Saygı göstererek durdu önümde. Vaktiniz varsa size bir çay ikram etmek isterim, dedi. Olur, dedim. Bir büroya girdik. Burası bir avukatlık bürosuydu ve kapıda

Dostoyevski - Kumar alışkanlığı

Resim
Dostoyevski kumar alışkanlığından ötürü aşırı derecede borçlanmıştır. O sırada ortaya Stellovski adında bir yayıncı çıkar. Dostoyevski’ye şunları söyler: “Bak senin bütün borçlarını kapatacağım. Sana iki yıl yetecek kadar da para vereceğim. Fakat bir sözleşme imzalaman gerek. Senden bir kısa roman istiyorum. Bu kısa romanı bana bu sözleşmeyi imzaladıktan tam 24 ay sonra vermeyi kabul edeceksin. İstediğim sürede bitirip bana teslim edersen sorun çıkmayacak. Fakat eseri bir gün bile geç verecek olursan bundan önce yayımladığın ve bundan sonra yayımlayacağın bütün eserlerin hakları benim olacak.” Çok fazla borcu olan Dostoyevski sözleşmeyi mecburen imzalar. Aradan 23 ay geçer fakat tek bir cümle bile karalamamıştır. Durumdan haberdar olan Fransız yazar Stendhal, Dostoyevski’ye “Ben ‘Parma Manastırı’ romanımı dikte ettirerek (söyleyerek yazdırmak) yazdırdım, sen neden denemiyorsun?” der. Başka çaresi olmayan Dostoyevski kabul eder. O zamanlar Rusya’da bir dikte etme okulu vardır. Okulun en

Atatürk ve silah arkadaşları

Resim
Atatürk ve silah arkadaşları 23 nisana yaklaştığımız   bu günlerde sizlere kısaca 23 nisan 1920 gününe varıncaya kadar gecen süreçte ki önemli bir iki olayı aktarmak istiyorum. İlki Atatürk ve silah arkadaşlarının fikir ayrılığına düştükleri en önemli konu. Yemektekiler, en yakın silah arkadaşlarıydılar. İlk sözü Rauf Bey almış ve sözü hiç eğmeden, bükmeden, doğrudan hedefine yöneltmişti. Rauf Bey şöyle diyordu: "Kemal, yemek için toplandık ama bizim seninle konuşacak bir başka konumuz var. Şimdi onu konuşacağız. Bak kardeşim, bu Meclis senden korkuyor.   O yüzden, tartıştıkları konular sana kadar gelmiyor ama ben Başbakanım. Şikayetler de bana geliyor." Gazi şaşırmıştı. "Benim neyimden korkuyorlarmış?" deyiverdi. Bunun üzerine Rauf Bey içini döktü: "Senin bir gün, bir fırsatını yakalarsan Cumhuriyet kuracağından korkuyorlar. Dedikodular o kadar abartılıyor ki, içlerinden kimileri bir gün senin padişahı bile bu ülkeden kovacağın kaygısını taşıyor. Bu böyle gitm