Kayıtlar

Atatürk'ün Sofya'da Giydiği Yeniçeri kıyafeti

Resim
KIYAFET İSTANBUL'DAN NASIL GETİRİLDİ...   Gümülcine Mebusu İsmail Hakkı Bey Yeniçeri kostümünün İstanbul’dan getirilişine tanık olanlar içinde anılarında bilgi veren kişilerden biridir. Bulgaristan Parlamentosundaki Türk Mebuslardan ve Mustafa Kemal’in yakın arkadaşı Gümülcine Mebusu İsmail Hakkı Bey (Kavalalı) tarafından İstanbul’dan getirilmişti. Büyük bir hayranlıkla ve sürprizle karşılanan o gecede kullanılan Yeniçeri kostümünün temin edilişini İsmail Hakkı Bey (Kavalalı) şöyle anlatır: ”Harbiye’den sonra onu Sofya’da, yarbay rütbesiyle, askeri ateşe olarak gördüm. Ben o zaman Bulgar Sobranya’sında mebustum. Dört arkadaşımla birlikte Bulgaristan’daki Türkleri temsil ediyorduk. Kendisiyle hemen her zaman konuşur, dertleşirdik. O sıralarda Fethi Okyar merhum, Sofya’da Osmanlı Elçisi olarak bulunuyordu. Bir gün, gene Mustafa Kemal ile beraberdik. Bulgarların tertip ettiği bir kostümlü baloya, yabancı devlet temsilcilerini de milli kıyafetleriyle davet eder bir mektup geldi. Hiç un

“Eyvah !” der Neyire Hanım, “Bizim oğlanın dili açıldı

Resim
  Padişahın, tabağında kalan yemekleri bir erkek çocuğa gönderdiği yıl 1899’dur.  Bunun nedeni, dili tutulan, konuşmayan çocuğa padişah yemeğinden arta kalanların iyi geleceği inancıdır. Din hocalarının bu önerisi hiç bir işe yaramaz. Sarayın artıklarını yiyerek dilinin çözüleceğine inanılan çocuk büyüdüğünde özgürlük şarkıları söyleyecek ve o sofraları devirenlerin korosunda ön sırada yer alacaktır! Dili kendiliğinden açılan çocuğun başına bir başka felaket gelir, üç yaşında… Annesi ve babasının yanında götürüldüğü bir ev ziyareti sırasında, hizmetçi kadın tarafından Çingenelere satılmak amacıyla kaçırılır. İstanbul’un altı üstüne getirilerek aranılan çocuk büyük bir şans eseri olarak bulunur. Neyire Hanım, bir gün oğlunu evdeki terlikleri bir araya toplarken görür. Tüm terlikler sıralar halinde, düzgün bir şekilde arka arkaya getiren çocuk onlarla konuşmaya, bir şeyler anlatmaya başlar. “Eyvah !” der Neyire Hanım, “Bizim oğlanın dili açıldı açılmasına, ama bu sefer terliklerle konuşm

Şamar Oğlanı - Whipping Boy

Resim
16. ve 17. yüzyıllarda feodal düzenin hakimiyeti sonucu,  üst sınıf ve alt tabaka arasındaki uçurum iyice açılmıştı.   Öyle ki soylu kesim, kendisini halktan çok üstün görüyor  ve onlarla herhangi bir yakın temas kurmaktan kaçınıyordu. Dolayısıyla saray mensubu ve asilzade çocuklarının halkın arasına karışıp,  onlarla aynı dersliklerde eğitim almaları düşünülemezdi.   Doğal olarak en iyi hoca ve alimler, saray, şato ve  konaklara bu çocukların ayağına getiriliyordu. Ancak o dönem eğitim sırasında dayak ve cezalandırma çok yaygındı  ve tabi ki bu yöntemin soylu çocuklar üzerinde kullanılması mümkün değildi . İşte buna çözüm olarak alt tabakadan olan bir çocuk,  ders sırasında bu dayağı yemek için hazır bulunuyordu.   Asilzade çocuğunun işlediği her hatada şamar ve sopayı bu çocuk yiyordu. Diğer bir ayrıntı da, derse katılan bu halk çocuğunun birşeyler  öğrenmemesi için sağır kimseler arasından seçilmesi ya da  bilhassa bu iş için sağır edilmesiydi. Şamar Oğlanının İngilizcesi “Whipping

Atatürk - Şeker Fabrikası

Resim
Yıl 1923... ATATÜRK'ü bekleyen çoktu. Hayati Bey hepsini atlatıp gelen yaşlı köylüyü içeri soktu. Gazi köylüyü ayakta karşıladı. Oturttu; • “Buyur Nuri Efendi.” “Teşekkür ederim Gazi Paşam. Ben Uşak’ın Kalfa köyündenim. Babamdan helva ile haşhaş yağı imalathanesi kaldı. Askerliğimi İstanbul’da yaptım. Gözümü, kulağımı açtım, İstanbul’da çok şey öğrendim. • Avrupa’dan mektup zarfı içinde pancar tohumu getirttim. Bu tohumları köyümdeki toprağıma ektim. Pancarları rendeleyip kaynattım. Pekmez yaptım. Şeker elde ettim. Onunla köpük helvası imal ettim. Pancardan şeker yapabileceğimize inandım. • Mehmet Hacim Bey’in önderliğinde elli bir kişi birleştik Terakki-yi Ziraat Türk Anonim Şirketi diye bir şirket kurduk. 600 bin lira sermayemiz var. • Paşam! Bize el ver. Şeker fabrikamızı kuralım. Köylü ister pancar yetiştirir, ister fabrikada çalışır. Uşak şenlenir. El verir misin?" • ”Cumhurbaşkanı yerinden fırladı, Nuri Efendi’yi sevgiyle, saygıyla kucakladı: “Hepiniz var olun! • Türkiye

Peki, siz bir şeyler yapamaz mısınız?

Resim
Köy Enstitüleri için güç bela aldırılmış dört jipten biriyle çok sayıda köyü bizzat gezmesiyle tanınan ismail bey, okulun önünde araçtan iner. Bardaktan boşanırcasına yağmur yağmaktadır.  Okulun başöğretmeni gelir ve okulu gezdirmeye başlar. İsmail bey , daha yeni inşa edilmiş okulun sınıflarından birinde tavandan damlamakta olan suyu görünce başöğretmene nedenini sorar. Başöğretmen umursamaz bir tavırla; “Birkaç kez Çankırı İl Eğitim Müdürlüğü’ne yazdım ama kimse ilgilenmedi” der... İsmail bey; “Peki, siz bir şeyler yapamaz mısınız?” deyince başöğretmen birdenbire çıkışır: “Ben başöğretmenim, dam aktarıcısı değil!” cevabını verir. İsmail bey bu sözleri duymasıyla bahçeye fırlaması bir olur. İnşaattan kalma bir merdiven bulur. Çatıya tırmanarak kırık kiremitlerin yerini tespit eder ve yenileriyle değiştirir. Bütün bunlar birkaç dakika içinde olup bitmiştir.  Tonguç, aşağı inince başöğretmene dönerek; “Bir daha dam akarsa Çankırı’ya bildirme. Hemen bana haber ver, ben gelir hallederim”

Atatürk'ün Edirne görüntüleri

Resim
 Atatürk'ün Edirne görüntüleri renklendirilmiş   

Atatürk'ün renklendirilmiş görüntüleri

Resim
Atatürk'ün renklendirilmiş görüntüleri  

Atatürk'ün Kars'ı ziyareti - Hoş Gelişler Ola Mustafa Kemal Paşa

Resim
Atatürk'ün Kars'ı ziyareti  - 6 Ekim 1924 Hoş Gelişler Ola Mustafa Kemal Paşa  

Atatürk, Büyükelçisi Joseph Grew, Afet İnan ve devlet ricali

Resim
 Atatürk, Büyükelçisi Joseph Grew, Afet İnan ve devlet ricali  Atatürk Orman Çiftliğinde

1 Mayıs İşçi ve Emekçiler Bayramı

Resim
1 Mayıs İşçi ve Emekçiler Bayramı denince akla ilk gelen ögelerden birisi de şüphesiz meşhur 1 Mayıs Marşı.   Başta Cem Karaca olmak üzere onlarca sanatçı tarafından yorumlanan eserin hikayesi ise eser kadar meşhur değil.Bu marşın hikayesini sizler aktarayım. Yıl 1974. Ankara Sanat Tiyatrosu'nda Bertolt Brecht'in Gorki'nin “Ana” isimli eserinden yararlandığı aynı isimli oyun oynanıyor. Ana oyununun müziklerini Sarper Özsan'ın yapması isteniyor.Diğer sahnelerin şarkı sözleri olmasına rağmen 1 Mayıs 1905 gününün anlatıldığı sahne için Brecht'in söz yazmaması Özsan'ın dikkatini çekiyor. İşçilerin sahneye yürüdüğü o sahne için uygun bir marş bulamayan Sarper Özsan sıfırdan bir marş bestelemeye başlıyor ve efsane eser ortaya çıkıyor. Yazar eseri söyle anlatıyor, "Bazen sözü müziğe, bazen de müziği söze göre düzelttim. Ayrıca 1 Mayıs’ı konu alan bir marşın coşkulu olması gerekiyordu. Kaldı ki, ben çocukluğumdan beri hep coşkulu, heyecanlı bir kişi oldum. Bu benim