Kayıtlar

Nazım Hikmet - Orhan Kemal (Mehmet Raşit Öğütçü)

Resim
  Bursa cezaevinde kalıyorlardı... Bir öğle vakti Orhan Kemal ve iki arkadaşı Nazım’ı yemeğe davet ettiler... Yemek maltızda ( Demir ayaklı küçük soba ) pişirilmiş sucuklu yumurtaydı... Yemeği yediler karınlarını doyurdular... Nazım sordu; -”Siz bu yumurtaları ve sucuğu nereden alıyorsunuz?..” -”Hapishanenin bakkalından...” -”Kaç para veriyorsunuz ben de masrafa katılacağım... Bundan sonra size ortak olacağım... Borcumu aybaşında ödeyeceğim...” Orhan ve arkadaşları Nazım’ın bu sıcak girişiminden çok mutlu oldular... Nazım yine sordu; -”Siz nerede kalıyorsunuz?..” -”Aynı koğuşta...” -”Bana ayrı yer ayırmışlar... Yalnızlığı hiç sevmem... İdareden izin alıp ben de sizin koğuşunuza geçeceğim...” Türk şiirinin efsane ismi Nazım Hikmet’le, Türk öykü ve romanının usta ismi Orhan Kemal arasındaki dostluk böyle başladı... Orhan Kemal o yıllarda kendini “şair” sayıyor ve devrimci şiirler yazıyordu... Hapishane arkadaşları günün birinde Nazım’a Orhan’ın şiirlerinden söz ettiler... Nazım; -”Okuyun

Nesimi Çimen

Resim
Anadolu'nun bağrından kopar kahramanımız , yolu Paris'e düşer . Bi başına. Karnı aç. Elleri cebinde dolaşırken, bakar ki, sokak çalgıcıları var,   müzik yapıyorlar, para topluyorlar. Çöker bi köşeye, başlar cura'sını (saz ın küçüğü ) tıngırdatmaya,   yanık yanık söylemeye başlar: "Aç kulaklarını dinle sözümü, yalan söz gerçeğe tuzak değil, insan hakkını hak bilen kişi, özünde nur doğar yalan ateşi, kamili taşlamak cahilin işi, cahilden kötülük hiç uzak değil..." * Tesadüfen ordan geçerken, durup, dinleyenler arasında Abidin Dino da vardır. Çağdaş Türk resminin öncülerinden, ressam, karikatürist, yazar, yönetmen... Entelektüel çevrede büyüyen, Robert Kolej mezunu, bizzat Mustafa Kemal tarafından resim ve sinema eğitimi için Rusya'ya gönderilen... ABD'de Fransa'da sergiler açan, Fransa Plastik Sanatlar Birliği Onursal Başkanı olan, Fransa Kültür Bakanlığı'ndan Altın Şövalye Nişanı alan,  New York Dünya Sanat Sergisi Danışmanlığı yapan... Siyasi görüş

Putin’in Hikayesi

Resim
Dünyanın kaderini belkide bir çift ayakkabı değiştirdi.  İkinci Dünya Savaşı’ydı. Savaş bölgesinden memleketi olan Leningrad (St. Petersburg) izne gelmiş bir asker, evinin bulunduğu caddeye doğru giderken Alman bombardımanı sonucu ölenleri taşıyan bir kamyonla karşılaştı. Ölüler “toplu gömülmek” üzere mezarlığa götürülüyordu. Cesetlerin arasında askerin dikkatini çeken bir şey vardı; bir ayakkabı… Eşine aldığı ayakkabıya benziyordu.   Eve gidip gitmeme konusunda tereddüt geçirdikten sonra, görevliye, “ayakkabıyı giyen ölüyü görmek istediğini” söyledi. Görevli izin verdi. Asker kamyona çıktı, cesede baktı… Karısıydı… Görevliye “cesedin kendi karısı olduğunu onu alıp kendisinin gömmek istediğini” söyledi.   Görevlinin yardımıyla ceset indirildi.   Asker karısının zor da olsa nefes aldığını gördü ve onu alıp hastaneye götürdü… Yapılan müdahaleler sonucu kadın kurtarıldı, iyileşti ve normal hayata döndü… İşte o kadın hamile kaldı ve 7 Ekim 1952’de Rusya Cumhurbaşkanı Vladimir Vladimiroviç

Atatürk - SINAV

Resim
SINAV Yıl 1933, günlerden 28 Haziran, yer ise "Ankara Atatürk Lisesi"... Tüm öğrenciler, okula gelecek heyet için hazırlanmış ve sabırsızlanmaktadır. Kapıya siyah bir Lincoln yanaşır. İçinden Salih Bozok, Reşit Galip ve Mustafa Kemal Atatürk iner. Öğrenciler coşkuyla alkışlamaya başlar, Atatürk ise gençleri selamlayarak okula girer. O gün okulun bitirme sınavları yapılacaktır. Son sınıf öğrencileri tek tek sınıfa alınır ve heyet karşısında sınava tabi tutulur. Atatürk de sınav komisyonunda yer almak ister ve oturur. Sınava ilk giren öğrenci olan "Orhan" ve "Oktay" heyetin ve Atatürk'ün sorularını yanıtlayıp mezun olmaya hak kazanırlar. Hemen sonra "Aydın" isminde bir öğrenci gelir ve 1 saat kadar içeride kalır. Dışarıdaki öğrenciler Aydın'ın bu kadar uzun süre içeride kalmasına anlam veremezler. Tarih, Coğrafya, Yurt Bilgisi, o kadar çok soru sorulur ki Aydın'a, onu bizzat Atatürk imtihan etmiştir. Sonunda yanındaki Reşit Galip'e

Sarı Çizmeli Mehmet Ağa

Resim
Barış Manço’nun 1979 Yılında meşhur ettiği, Sarı Çizmeli Mehmet Ağa şarkısı bir efsane değil bir gerçekmiş.   Araştırdımki hikayesi aynen şöyle; Mehmet Ağa Aslen Karamanlı bir Toprak ağasıyken, Osmanlı Dönemi yetkilileri Mehmet ağayı çağırarak Kıbrıs Girnede büyük bir arsa vermişler.  Karamandaki Bahçelerin gibi Ek, biç, Halka iş ver bizde sana toprak bağışlayalım.   Hayvancılık ve Tarımı geliştir derler... 1810-1920 tarihleri arasında yaşamış Karamandan Kıbrıs’a 5 kardeşinide alıp gelmişler. Yörük Türkmendir...   Kıbrıstaki Köyünün adının Göçeri olması, Yörüklerin konar göçer hayatından gelmektedir. Yörükler köyü de derlermiş Göçeri köyüne... Sarı Çizmeli Mehmet ağa, Devlete söz verdiği gibi Tarımda ve Hayvancılıkta Binlerce kişi çalıştırır, İş verir büyük bir aile olurlar...   3 bin dönüm toprağı varmış.  Kavgalıları barıştırır, bekarları evlendirir, eşyalarını hediye eder, ev verir, en az da bir dönüm toprak bağışlarmış. Fakir fukara bir kahvehaneye, ya da lokantaya gittiğinde para

Winston Churchill, İsmet İnönü'yü savaşa girmesi için ikna etmeye çalışır..

Resim
3 Aralık 1943, Kahire Winston Churchill, İsmet İnönü'yü savaşa girmesi için ikna etmeye çalışır.. İsmet İnönü: Savaşa giremeyiz, Almanlar İstanbul'a sadece yangın bombası atsalar bile kent cayır cayır yanar. Winston Churchill: İstanbul'u korumak için 1.5 uçak filosu vereceğiz. Bu size rahat rahat yeter. [İnönü o an küçük bir manevrayla konuyu değiştirmiş gibi yapar.] İsmet İnönü: Ya burası ne kadar boğucu, amma çok asker koruyor şu küçücük alanı değil mi?   [Churchill oltaya atlar.] Winston Churchill: Aaa öyle demeyin, bu Almanların ne yapacağı hiç belli olmaz, Girit'ten gelir bombalayıverirler burayı da. Biz her zaman yanımızda 10.000 asker ve 20 uçak filosuyla gezeriz. [Winston Churchill anlar hatasını ya nafile] İsmet İnönü: Yaa demek şu futbol sahası kadar alanı 20 filo ancak koruyor da bizim koca İstanbul'u korumaya 1.5 filo yeter diyorsunuz ha! Franklin D. Roosevelt: Yakalandın Winston, yakalandın!   [Ardından üçünden de kahkahalar yükselir.] Kaynak : Altan Öy

Vaktiyle bir derviş berbere gidip...

Resim
Vaktiyle bir derviş berbere gidip: Vur usturayı berber efendi, der. Berber dervişin saçlarını kazımaya başlar ve diğer tarafa usturayı vuracakken,   mahallenin kabadayısı içeri girer. Doğruca dervişin yanına gider, başının kazınmış tarafına sert bir tokat atarak: Kalk bakalım kabak, kalk da tıraşımızı olalım, diye bağırır. Dövene elsiz, sövene dilsiz’ olan, halktan gelen her şeyin Hak’tan geldiğine inanan derviş, sabreder.   Fakat kabadayının tıraş esnasında da dili durmaz, sürekli alay eder derviş ile: 'Kabak aşağı, kabak yukarı.' Nihayet tıraş biter, kabadayı dükkandan çıkar. Henüz birkaç metre gitmiştir ki, kontrolden çıkan bir at arabası   yokuştan aşağı hızla üzerine gelerek kabadayıyı altına alıp sürükler. Kabadayı oracıkta feci şekilde can verir.   Berber dervişe bakar, sorar: Biraz ağır olmadı mı derviş efendi? Derviş düşünceli bir şekilde cevap verir: Vallahi gücenmedim ona. Hakkımı da helal etmiştim.   Gel gör ki, kabağın da bir sahibi var. O gücenmiş olmalı! Ne demiş

Struma

Resim
  Umuda Doğru Çıktığı Yolda Yüzlerce İnsana Mezar Olan Gemi: Struma İkinci Dünya Savaşı'nın en hararetli günlerinde Alman soykırımından kaçmaya karar veren Yahudiler, gidilecek yerde hemfikirdi: İngiltere yönetimindeki Filistin Alman ordularının, Avrupa'nın birçok noktasında kontrolü ele geçirmeye başlaması ve bu bölgelerdeki Yahudileri toplama kamplarına göndermesi, genel bir huzursuzluk yaratmıştı. Yahudiler, yalnızca Alman egemenliği altında değil, henüz Nazi askerlerinin ayak basmadığı bölgelerde de yoğun baskı altındaydı.  Romanya 'daki Nazi katliamları ve Romanya hükümetinin Yahudi karşıtı yasaları Almanya 'nın Yahudi karşıtı uygulamaları, başta yürürlüğe girdiği işgal altındaki Polonya olmak üzere birçok ülkede Yahudilerin üzerindeki baskıyı artırmaya başladı. Polonya'daki Nazi yasaları, o dönemde Romanya'da da uygulanmaya başladı. 1941'de, Romanya'nın Yaş şehrinde yaklaşık 4bin Yahudinin Naziler tarafından katledilmesi sonrasında, ülkeden ayrılma