Kayıtlar

Aşk etiketine sahip yayınlar gösteriliyor

Enver Paşa ve Naciye Sultan

Resim
  1909 yılının sonunda Naciye Sultan 12 yaşında Enver Paşa ise 28. Kendisinin askeri kimliğinin yanında bir de siyasi kimliğe ihtiyaç duyuyor ve Naciye Sultan ile evlenmeye böyle karar veriyor. Çünkü Naciye Sultan padişahın kardeşinin kızı. Tam 6 sene nişanlı kalıyorlar, Enver Paşa nişanlısının resmini 2. yılın sonunda Edirne’yi almasına hediye olarak alıyor. Enver Paşa’nın, o gün yazdığı bir mektupta “Sizi gördüğüm zaman ne hisse kapılacağımı tahmin dahi edemiyorum” diyor ve ekliyor: “Resminizi ne yaptığımı biliyor musunuz? Büyük yazı masamın ön gözüne koydum. Günde bilmem kaç defa açarak, kalbim çarparak seyrediyor, sonra öpüp kilitliyorum. Fakat en meşgul zamanlarımda bile fasılaların on dakikadan fazla olmadığını söylersem gülmezsiniz değil mi ruhum?” Mektuplardan anlaşılabileceği gibi kendisi çılgın bir aşık, 400'den fazla mektup yazıyor, en büyük korkusu ile eşinin onu aldatması. Mektuplarında gece kabus gördüğünü ve onu aldattığını gördüğünü anlatıyor. Beni aldatma diyor. Ni

Mevhibe Meziyet Beyat

Resim
Mevhibe Meziyet Beyat   2 Mayıs 1925’te doğan Mevhibe Beyat,  Güzel Sanatlar Akademisini okuduğu yıllarda döneminin en güzel kadınlarından biriydi.   Sanatçılar, şairler, yazarlar, gazeteciler…  Aşıklarının listesi uzundu. Gerisinde pek çok kırık kalp bırakmış olsa da en ölümsüzü, hepimizin yüreğine dokunandı. Üniversite yıllarındaki platonik bir aşık, onun hiç bilmediği  bu aşkı, yazdığı satırlarla ölümsüzleştirecekti.   Hatta Mevhibe Beyat bu şiiri belki duyacak belki de her şey değişecekti, Çok güzel bir kadındı Mevhibe Beyat, alımlıydı,  sıcak kanlıydı, zekiydi.Peşinden onlarcası koşardı.   Güzel Sanatlar Akademisi’ndeki arkadaşlarının Gilda’sı, Adalet Cimzoz’un Marilyn Monreo’su,   “İlhan Selçuk"a 14 Şubat Sevgililer Günü yazısı yazdıran,  ona uzaktan uzağa aşık olan Oktay Akbal"ın bir hikayesindeki Hisya"ydı aynı zamanda 1950lerin sanat camiasının ilham perisi olan kadındı. “Gençlik yıllarında bir kuşağın aşık olduğu, güzel sanatlar akademisi mezunu, güzel ressam, 

Papuçsuz Şair!

Resim
Naci Sadullah, Ambasador Gazinosu’nu aradı. Ses sanatçısı kadına “Eğer akşam sahne alacaksanız sizi dinlemeye şair bir dostumu getireceğim” dedi. “Elbette” dedi kadın. O gece Naci ve şair dostu gazinoya gitti. Kadını dinledi şair. Büyülendi. Birkaç gün geçti haksız yere hapse attılar şairi. “Ne getirelim?” diye sordu dostları şaire. “Nutuk” dedi. Atatürk’ün Nutuk’unu getirdiler. Nutuk referansı oldu ve bir ‘destan’ yazdı şair. Sonra sağlık sorunlarından Yakacık Sanatoryumu’na yatırıldı şair. Doktor “Hasta bu, hapis yatamaz” dedi. Tahliye edilecekti. Naci, haberi “çıkıyor bizim şair” diye müjdeledi. Fakat bir sorun vardı. Şairin papuçları erimiş ve giyilecek gibi değildi. Naci, o sanatçı kadın dahil eşten dosttan para topladı ve şaire bir çift ayakkabı aldı. Yakacık’a gittiler. Verdiler pabuçları. Bir çocuk gibi sevindi şair. O kadın, anılarında o günü şöyle anlattı; "Bizi bekliyordu üstat. Tıraş olmuş, giyinip kuşanmıştı. Ama ayaklarında terlik vardı. Tabanı delik, dikişleri sökük

Kordonboyu’nun Dalgalı Taşların'ın İlginç Hikayesi

Resim
Bir baştan bir başa Kordonboyu’nu   süsleyen adeta deniz dalgasını andıran taşların oldukça ilgi çekici bir hikayesi vardır! 1957 yılında Demokrat Parti’den İzmir Belediye Reisi seçilen Avukat  Faruk Tunca ’dan günümüze kadar taşına gelen bir eseridir. O dönemlerde yakışıklılığı ve birazda çapkınlığı ile ün yapan genç belediye reisi gönlünü tescilli bir güzele kaptırır. Bu kız, 1951 yılında yapılan güzellik yarışmasında Türkiye Güzeli, ardından 1952 yılında İtalya’nın Napoli kentinde düzenlenen yarışmada da Avrupa Güzeli seçilen  Günseli Başar ’dı. O dönemlerin en popüler kişilerden biri olan Günseli Başar İzmir belediye reisinin de dikkatini çekmişti. Nitekim Günseli Başar ve Faruk Tunca bir süre sonra 17 Mart 1958 yılında evlendi! Subay olan babasının Diyarbakır görevi sırasında doğan Günseli Başar aslen baba tarafından Gürcü, anne tarafından Rumelilidir. Günseli Başar yetişme tarzı, bilgisi, açık dünyaya görüşü ve beyniyle, aklıyla ile dikkat çeken bir güzellik kraliçesidir. Güzelli

Duydum ki Unutmuşsun

Resim
  Türk sanat müziğinin başucu eseri, fasılların olmazsa olmazı şarkımızın hikayesi; 1972 yılında Turgut Yarkent'e bir arkadaşı sevdiği kız için bir şiir yazmasını rica eder. Turgut Yarkent; "Peki nasıldır bu kız, gözleri ne renk mesela?” diye sorar. Arkadaşı “Unuttum” der. Birkaç gün sonra kapısına gelen arkadaşı “şiiri yazıp yazmadığını” sorar . “Peki! Kızın göz veya saç rengini hatırladın mı?” sorusuna yine yanıt vermeyince: “Yakında hazırlarım merak etme” der. Turgut Yarkent ne yazacağını düşünür ve sonunda kızın ağzından arkadaşına hitap edercesine şiiri yazar. Duydum ki unutmuşsun gözlerimin rengini. Yazık olmuş o gözlerden sana akan yaşlara. Bir zamanlar sevginle ateşlenen başımı. Dizlerinin yerine dayasaydım taşlara. Hani bendim yedi renk, hani tende can idim. Hani gündüz hayalin geceler rüyan idim. Demek ki senin için aşk değil yalan idim. Acırım heder olan o güzelim yıllara. Turgut YARKENT’in yazdığı şiir Muhayyerkürdî makamında Selahattin Altınbaş tarafından bestel

Karadutum Çatalkaram Çingenem

Resim
Adı, Mari Gerekmezyan'dı. Türkiye'nin ilk kadın heykeltraşlarından biriydi. Ermeni asıllıydı. Çok başarılıydı. Güzel Sanatlar Akademisi'nde misafir öğrenciydi. Üstelik de evliydi. Okulda bir asistana aşık oldu. Asistan ünlü bir ressam ve şairdi. Ünlü ressam da onun portrelerini çizdi. Delice sevdiler birbirlerini... Dillere düştüler. Sevdiği adamın büstünü yaptı. Mari'nin kaşı kara, gözü kara, bahtı da karaydı. Günlerce, aylarca büyük bir aşk yaşadılar. Birbirlerine serenat yaptılar. Ailesi ve Ermeni toplumu onu terketti. İtinayla yalnızlaştırıldı. Dönemin basını, Ermeni olduğu için Ankara’daki Resim Heykel sergilerinde üst üste aldığı ödüllerde adını bile geçirmedi. Buna rağmen sevgilisini hiç terketmedi. Ta ki hastalanana kadar. Ama 2. Dünya Savaşı yeni bitmişti. 1947 yılında tüberküloza yakalandı. İstanbul Alman Hastanesi’ne yatırıldı. Durumu ağırdı. Antibiyotik gerekiyordu. Ülkede ilaç yoktu... Mari Gerekmezyan 1947 yılının 12 Ekim'inde 37 yaşında hayata gözler

İsmet İnönü - Mevhibe hanım

Resim
İsmet İnönü - Mevhibe hanım  57 YIL.. Miralay İsmet Bey (32), ancak kapı aralığından görebildiği,  komşusunun kızı Mevhibe Hanım (19) ile 13 Nisan 1916’da evlendi. Evlendikten kısa bir süre sonra da cepheye gitti.  İstanbul’da kendisini bekleyen eşine sık sık mektup göndermeyi ihmal etmeyen İsmet Bey’in eşine ilk hediyesi bir piyanoydu.  İnönü’nün cepheden eşine yazdığı sevgi dolu mektupların  satırları arasında eşine ve müziğe duyduğu sevgi rahatça okunuyordu: “Allah’ın bana ihsanı olan Sevgili Mevhibem; Ruhum Mevhibeciğim, piyano dersini alaturka ve alafranga diye üzülüp duruyorsun. Nasıl kolayına geliyorsa öyle öğren.  Fakat sık sık değiştirme, ki vakit beyhude geçmesin.  Ben alafranga öğrenesin fikrindeyim.  Mahaza nasıl devam ediyorsan öyle kalsın. İnşallah hepsini öğrenirsin…  Cenab-ı Hak seni bana, beni sana bağışlasın. Ruhum, iki gözüm, kalbimin iştiyak tahammülsüzlüğü ile seni bağrıma basar, gözlerinden, nur saçan gözlerinden öperim.  Benim sebebi saadetim, Mevhibem.” İnönü, “