Kayıtlar

Çerkez Ethem

Resim
  Çerkez Ethem'i Yozgat isyanının bastırılmasında görevlendirdik.  Ethem Bey, Yozgat isyanını bastırdı ve Ankara'ya döndü.   Yozgat isyanı çok kanlı bir şekilde bastırılmış ve Yozgat yağma edilmiştir.  Ethem Bey'in kuvvetleri Yozgat'tan Ankara'ya geldikten sonra,   Ankara Çarşısında ve Ankara'nın etrafında büyük panayırlar kuruldu.  Bizim Kuvayi Milliye, Yozgat'tan sürdükleri koyunları halkın gözü önünde   satmaya başladılar. Olup bitenleri hüzünle seyrediyoruz, fakat bir şey yapamıyoruz.  Ethem Bey'in Yozgat'tan dönüşü üzerine kendisini istasyonda   karşıladığımızı ve Atatürk'le beraber bir müfrezesini teftiş ettiğimizi hatırlarım.  Müfrezeyi teftiş ettik muvaffakiyetlerini selamladık. Oradan ayrılırken Atatürk'e sordum: -Her biri pür silah, tepeden tırnağa silahlı.  Bunun kendilerine verdiği güven ve büyüklük duygusu ile herkese tepeden bakıyorlar.   Bugün memlekete hakim olan kimdir? Bunlar mı, biz miyiz? Beraber yürüyoruz, Atatürk biraz d

Dil

Resim
  Arkamda büyük bir kara tahta vardı. Atatürk “Kalk bakalım genç profesör tahtaya” dedi.  Tahta başına vardığımda bana üç kelime yazdırdı.  “Su, tuz, deniz”.  Şimdi bu üç kelimeden Türkçe’de, Fransızca’da, Almanca’da kaç cümle yapılabiliyordu? Böyle bir soru ile hiç karşılaşmamıştım. Şaşkınlığım geçince aklıma gelen cümleleri sıralamaya başladım. 1) Denizin suyu tuzludur. 2) Suyu denizin tuzludur. 3) Tuzludur denizin suyu. 4) Suyu tuzludur denizin. 5) Denizin tuzludur suyu. Şimdi bu üç kelimeden Fransızca’da ve Almanca’da ancak ikişer cümle çıkarılabiliyordu.  Atatürk sordu. Bu durum Türkçe’nin lehine mi, aleyhine mi? Hafif bir irkintiden sonra dedim ki “Efendim, bir bakıma bu bir söyleyiş zenginliğidir.” Çünkü kurduğumuz beş cümle arasında küçük farklar vardır; bu bir çeşit nuans zenginliğidir.”  Atatürk “evet ama” dedi “Bunun büyük bir sakıncası var.” Sonra ilave etti. “Milletlerarası antlaşmalar niçin Fransızca yazılır?” Doğrusu bu soruya da hazır değildim. Fransa’nın büyük bir devl

BERLİN'DE HAKİMLER VAR

Resim
  Herkesin hemen hemen bildiği bir kavram vardır :  “Berlin’de hakimler var!.. Kavramın öyküsü şöyle: Prusya Kralı II. (Büyük) Frederik, Potsdam ormanlarında gezinirken bir tepeye ulaşır.  Görür ki hemen yanında daha büyük bir tepe daha vardır ve bu tepenin üstünde bir değirmen kuruludur. Yüksek olan tepeye Saray yaptırmayı düşünmektedir. Değirmeni satın alarak bu hayalini gerçekleştirmek ister. Fakat değirmenci satışa razı değildir. Büyük Frederik değirmenciyi ikna etmek için önce değirmene değerinin kat kat üstünde bir bedel ödemeyi teklif eder. Sans-Souci, “Hayır. Değirmenim satılık değil” der. Kral bu cevaba kızar ve “ Sen benim Prusya Kralı olduğumu bilmiyor musun ?” diye sorar. “ Biliyorum, biliyorum” der Sans- Souci, “Sen de benim bu değirmenin tapulu sahibi olduğumu biliyor musun” diye anlamlı ve ağır bir cevap verir. Kral çok öfkelenir..”Senin tapun da olsa rızan da olmasa, ben burayı zorla alacağım.  Bakalım o zaman ne yapacaksın?” der. Değirmenci başını kaldırır ve atının üz

Tanin Gazetesi Muhabiri Şerif bey

Resim
Tanin Gazetesi Muhabiri Şerif bey Gayri nizami harp eğitimini Harp Akademisi yıllarında hocası Nuri Bey'den aldı.   1911'de patlak veren Trablusgarp Savaşı üzerine Mısır üzerinden Libya'ya sızdı. Osmanlı Devleti savaşa ordusunu gönderemeyecek durumdaydı.   İşgali önlemek için tek çare Libya halkını örgütleyip işgale karşı direnişe geçmekti.   Bir avuç vatansever Osmanlı subayı, bu iş için Libya'ya sızdı. Şerif Bey onlardan biriydi. Şerif Bey ve Enver Bey kısa sürede 200 kişiyi örgütledi ve Tobruk şehrine sızdı.   12 Osmanlı askeri ve 120 Libya köylüsü ile Nadura Tepesi'ni bastılar.  200 kişiyi tepelediler.   Ertesi gün Carlo Caneva komutasındaki  2000 İtalyan askeri tarafından sarıldılar. Şerif ve Enver Bey'ler, 2.000 askere karşı,  takviye edilmiş 200 kişilik birlikte tepeyi korumayı başardı.   Kısa süre sonra bu defa Derne sahilinde 2.000 milisle  12.000 askerden oluşan İtalyan ordusuna kafa tuttu.   Bu muharebede dünya tarihinde ilk defa hava saldırısı yapıld

İsmail Hakkı Kaptan Bandırma Vapuru

Resim
  İsmail Hakkı Kaptan Bandırma Vapuru İsmail Hakkı Kaptan.. Kayseri Zincirdere doğumlu büyük bir iş başarmış bir Türk denizcisi. Bir milletin kurtuluşunu sağlayan bir yolculuğun kaptanı o.. 1871 doğumlu, 48 yaşındaymış yani Samsun'a çıktıklarında..  Bandırma vapurunun kaptanı.. Babası Hacı Ahmet de denizci ve aynı zamanda kaptanmış.. Mekteb-i Funun-u Bahriye-yi Şahane’ye (Denizcilik Okulu) bağlı olan, Tüccar Kaptan Mektebi’nden mezun olmuş. 1892 yılında Kayseri Vapurunda stajyer kaptan olarak göreve başlamış. Çeşitli gemilerde zabitlik (subaylık) yaptıktan sonra, Osmanlı Seyri Sefain İdaresi’nin “Doğan” vapuru kaptanlığına,  1 Mayıs 1919’da da Bandırma Vapurunun kaptanlığına atanmış.. 1922 yılında emekli olmuş. Yolculuğu şöyle anlatır: "Boğaz'dan çıkarken müthiş bir fırtınanın icrayı hüküm etmekte olduğunu gördük.  Ne kadar şiddetli fırtına olursa olsun, yolumuza devama karar vermiştik.  Maiyetlerindeki zevatı deniz tutuyor ve herkes birer birer kamaralarına yatıyorlardı.

Hasanoğlan Köy Enstitüsü

Resim
Ankara Hasanoğlan Köy Enstitüsü'nde  Cumartesi toplantılarının birinde bir öğrenci kalktı ve şöyle dedi: Okulumuzu ziyarete gelen cumhurbaşkanı İsmet İnönü'ye niçin ayrı yemek verdiniz? Okul Müdürü Rauf İnan: Evet İsmet İnönü bizim cumhurbaşkanımız ama biz o yemekleri Cumhurbaşkanı olduğu için değil, şeker hastası olduğu için verdik. Bizim hasta olan arkadaşlara ayrı yemek verdiğimizi de biliyorsunuz zaten! Öğrenciler bu açıklamayı kabul etti ve sorun düzeltilmiş oldu. Sorgulayan ve hakkını arayan bir nesil yetişiyordu. Ahmet Özgür Türen Hikayelerden haberdar olmak için e-mail adresinizi girin. Delivered by FeedBurner               

Mevhibe Meziyet Beyat

Resim
Mevhibe Meziyet Beyat   2 Mayıs 1925’te doğan Mevhibe Beyat,  Güzel Sanatlar Akademisini okuduğu yıllarda döneminin en güzel kadınlarından biriydi.   Sanatçılar, şairler, yazarlar, gazeteciler…  Aşıklarının listesi uzundu. Gerisinde pek çok kırık kalp bırakmış olsa da en ölümsüzü, hepimizin yüreğine dokunandı. Üniversite yıllarındaki platonik bir aşık, onun hiç bilmediği  bu aşkı, yazdığı satırlarla ölümsüzleştirecekti.   Hatta Mevhibe Beyat bu şiiri belki duyacak belki de her şey değişecekti, Çok güzel bir kadındı Mevhibe Beyat, alımlıydı,  sıcak kanlıydı, zekiydi.Peşinden onlarcası koşardı.   Güzel Sanatlar Akademisi’ndeki arkadaşlarının Gilda’sı, Adalet Cimzoz’un Marilyn Monreo’su,   “İlhan Selçuk"a 14 Şubat Sevgililer Günü yazısı yazdıran,  ona uzaktan uzağa aşık olan Oktay Akbal"ın bir hikayesindeki Hisya"ydı aynı zamanda 1950lerin sanat camiasının ilham perisi olan kadındı. “Gençlik yıllarında bir kuşağın aşık olduğu, güzel sanatlar akademisi mezunu, güzel ressam, 

Meksikalı Direniş Lideri

Resim
 Amerikan istihbarat servisi,  Meksikalı  direniş lideri komutan Marcos hakkında twitterde "eşcinseldir" dedikodusu çıkardı. Komutan, iddiaya önce bir tebessüm bıraktı ,  sonra yanıtladı; "Marcos, San Francisco'da bir eşcinseldir. Güney Afrika'da bir zenci. İspanya'da bir anarşisttir. Fransa'da Cezayirli. Mexico City'nin teneke mahallesinde bir çetecidir. Savunma bakanlığında uzlaşmacı. Soğuk savaş sonrası çağda bir komünisttir. Grev yapmaya yeltenmeyen sendikada grevci. Gecenin ilerleyen saatlerinde metroda yalnız başına bir kadındır. Topraksız bir köylü, işsiz bir işçi. Serbest piyasacılar arasında bir muhaliftir. Kitabı ve okuyucusu olmayan bir yazardır. Ve elbette Güneydoğu Meksika dağlarında bir Zapataisttir. Sokaklarda çocuk. Hikayelerden haberdar olmak için e-mail adresinizi girin. Delivered by FeedBurner