Kayıtlar

Ercan Havalimanı Kıbrıs - Neden Ercan

Resim
  Kıbrıs'ta neden Balıkesir Köyü var?.. Kıbrıs'taki BALIKESİR KÖYÜ yakınındaki Havalimanı neden "ERCAN" adını taşıyor? Balıkesir Köyü ile havaalanına ismi verilen Ercan kimdir,kısaca tanıtalım size.. Pilot Binbaşı FEHMİ ERCAN, Balıkesir'de doğdu. İlkokulu Manisa Demirci, orta öğretimi Gönen'de, Liseyi Balıkesir'de okudu. Sonrasında Hava Harp Okulunu kazanarak buradan mezun oldu. Türkiye'nin en usta pilotlarından birisiydi, Balıkesirliydi. Kıbrıs harekatının ilk günüydü. Kullandığı uçak düştü, kendisi yaralı olarak kurtuldu. Tek elini kullanamıyordu. Ağır yaralı halde Rumlarla savaştı. Son kurşunu atana kadar devam etti savaşmaya. Akşam saatlerinde düştüğü yere yakın bir çocuğun üzerine siper etti kendisini. O şehadet şerbetini içerken, çocuk ise kurtulmuştu. İşte bu yüzden şehit olduğu yerdeki köye Balıkesir adı, hemen yanındaki hava alanına ise kahramanımız Fehmi Ercan'ın soyadı verildi. Kuvay-i Milliye şehrinin yiğit evladı, ruhun şad, mekanın ce

Dağ Başını Duman Almış

Resim
Gençlik Marşı'nın Hikâyesi Efsane Beden Eğitimi öğretmeni Selim Sırrı Tarcan , yüksek eğitim için gittiği İsveç'te duymuştu bu melodiyi… “Şakıyan üç kız” isimli bir şarkıydı. Jimnastikte kullanabilirim diye düşündü, notalarını kaydetti. Türkçe öğretmeni ve şair Ali Ulvi Elöve'den rica etti, söz yazmasını istedi. Birinci Dünya Savaşı'nın tamamen aleyhimize döndüğü, milletin derin ümitsizlik yaşadığı günlerdi. Ali Ulvi bey bu duygularla, İstanbul Moda'daki erkek öğretmen okulunun denize bakan odasında pencere kenarına oturdu, kareli defterine mavi mürekkeple yazmaya başladı, dağ başını duman almış…) (İlk kez, 1916'da erkek öğretmen okulunun beden eğitimi gösterileri sırasında söylendi. Özellikle gençler tarafından öylesine sevildi, öylesine yüreklendirici bulundu ki, kulaktan kulağa tüm yurda yayıldı. Ezbere bilenler arasında, bu milletin kaderini ve tarihin akışını değiştirecek biri vardı.) Mustafa Kemal… İnce ince yağan yağmur altında Karageçmiş köyüne yürürken

İzmir’in işgali

Resim
  15 Mayıs 1919. 15 Mayıs 1919 sabahı erken saatlerde evinden çıkan Pisani, Kordon’da yürürken Pasaport rıhtımına yanaşan gemilerden bölük bölük Yunan askerlerinin indiğini ve inen askerlerin halka saldırdığını görür. Birden bastıran sağnak bu vahşetin bir süreliğine de olsa durmasına sebep olur. Annesi Yunan olduğu hâlde evleri basılıp talan edilince ailesiyle birlikte İtalya’ya gitmek zorunda kalan Pisani orada güzel sanatlar Akademisi’ne yazılır. 21 Temmuz 1919 Paris Barış Konferansı Yüksek Konseyinde Beynelminel Tahkik Heyeti kurularak Yunan işgalinin yerinde incelenmesi kararı alınır. Heyet, araştırmalarının sonucunda Yunanlıların Türklere zulüm yaptığını doğrulayan bir rapor yayınladıysa da bu raporun Avrupa basınında yer alması engellenir. Bu rapora rağmen Paris Barış Konferansı’nda Yunan işgalinin devamına karar verilir. Anadolu’ya gelip Mustafa Kemal Paşa ile görüşen Mısırlı Prenses Kadriye Hüseyin, Millî Mücadele’nin haklılığını Batı kamuoyuna duyurmak için bir eser hazırlığı

Atatürk'ün yaveri Muzaffer Kılıç anlatıyor.

Resim
Bir gün Atatürk'le beraber Abidinpaşa'dan gelip Samanpazarı yoluyla Ulus'a geçiyorduk. O zamanlar Samanpazarı'nda bulunan üç beş dükkandan birisi Ali Efendi isimli kitapçıya aitti.   Kitapçı dükkanının kepenklerinde, nefis bir halı asılmış duruyordu. Harp yıllarının sonu olduğundan hiçbir yerde, hele Ankara'da böyle güzel bir şey görmek pek şaşırtıcı olduğu için bu halı Atatürk'ün de dikkatini çekti. Hemen arabayı durdurup indik. Beraberce dükkana yürüdük. Kitapçı, Ata'yı görünce, buyurun Paşam diyerek heyecanla bir emri olup olmadığını sordu. Paşa da bu halıyı çok güzel bulduklarını ifade ettiler.  Kitapçı; - "*Paşam, bu halı bir müşterimin. Paraya ihtiyacı olmuş, satılması için bana bıraktılar. Benimle bir ilgisi yok*" dedi. Atatürk, böyle güzel bir halının çok kıymetli olduğunu, bunu halı sahibinin nereden almış olabileceğini öğrenmek istediler.  Kitapçı ezile büzüle; - "*Paşam, emanet koyan isminin söylenmemesini özellikle rica ettiler, mü

Acıpayamlı Hüseyin

Resim
  Yıl 1936… Denizli’nin Acıpayam İlçesi’nde görevli bir grup öğretmen havanın güzelliğinden faydalanıp pikniğe gittiler… Şahane doğanın kucağında eğlenirlerken keçilerini otlatan küçük bir çobanla karşılaştılar; yanlarına davet edip çay ikram ettiler, ismini sordular. Küçük çoban ürkek bir sesle yanıt verdi: –Hüseyin… Öğretmenlerden biri yanındaki gazeteyi uzatıp “Okuma yazma biliyor musun, bunu okuyabilir misin?” diye sordu. O tarihlerde okuma yazma bilenlerin sayısı o kadar azdı ki, okuma öğrenenlerin diplomaları bizzat valiler tarafından imzalanmaktaydı!.. Küçük Hüseyin okuma bilmediği için gazeteyi almayı kabul etmeyince öğretmen bu kez yaşını ve neden okula gitmediğini sordu.. Yanıt hazindi: –Yaşım 12… 3 yaşında annemi, geçen yıl da babamı kaybettim!.. Talihsiz çocuğun aslında çok zeki olduğunu fark eden öğretmenler mutlaka okumasını tembihlediler… Hüseyin, öğretmenlerin verdiği desteğin yarattığı heyecanla Denizli’de parasız yatılı okuluna kaydoldu.. Bir süre sonra katıldığı bir

Atilla İlhan ve O Mahur beste

Resim
Şenlik dağıldı bir acı yel kaldı bahçede yalnız O mahur beste çalar Müjgan’la ben ağlaşırız Gitti dostlar şölen bitti ne eski heyecan ne hız Yalnız kederli yalnızlığımız da sıralı sırasız O mahur beste çalar Müjgan’la ben ağlaşırız Bir yangın ormanından püskürmüş genç fidanlardı Güneşten ışık yontarlardı sert adamlardı Hoyrattı gülüşleri aydınlığı çalkalardı Gittiler akşam olmadan ortalık karardı Bitmez sazların özlemi daha sonra daha sonra Sonranın bilinmezliği bir boyut katar ki onlara Simsiyah bir teselli olur belki kalanlara Geceler uzar hazırlık sonbahara Atilla İlhan anlatıyor; “12 Mart sonrasının kahır günleriydi. Bir sabah radyoda duyduk ağır haberi: Deniz’lere kıymışlardı. Karşıyaka’dan İzmir’e geçmek için vapura bindim. Deniz bulanıktı; simsiyah, alçalmış bir gökyüzünün altında hırçın, çalkantılı… Acı bir yel esintisinin ortasında aklıma düştü ilk mısra… Vapurda sessiz bir köşe bulup yüksek sesle tekrarladım. Vapurdan indikten sonra da rıhtım boyunca bu ilk mısraları tekrarla

Bugün bayram erken kalkın çocuklar

Resim
Rahmetli Barış Manço’nun bayramlarımızın milli şarkısı haline gelen bugün bayram şarkısının temel içeriği hüzünlü bir hikaye.   hatta insanını darmadağın eden bir türden dram gibi. yani temelinde bakılırsa bir babanın çocuklarını mutlu etme çabası gibi. şarkının sözlerini incelersek nakarattan önce adam kaybettiği eşine içini döküyor, ona olan özlemini haykırıyor: “sen gittin gideli içimde öyle bir sızı var ki yalnız sen anlarsın sen şimdi uzakta cennette meleklerle bizi düşler ağlarsın... sen yaz geceleri yıldızlar içinde ara sıra bize göz kırparsın sen soğuk günlerde kalbimi ısıtan en sıcak anısın...” nakarata geldiğimizde de adamın bayram için çocuklarını hazırladığını,   onları annelerinin mezarına ziyarete götüreceğini, annelerinin mutlu olacağını anlatmaya çalıştığını görüyoruz. “bugün bayram erken kalkın cocuklar giyelim en güzel giysileri elimizde taze kır çiçekleri üzmeyelim bugün annemizi bugün bayram çabuk olun çocuklar annemiz bugün bizi bekler bayramlarda hüzünlenir melekl