Kayıtlar

1950 ile 1970 yılları arasında bu dünyaya merhaba demiş

Resim
  1950 ile 1970 yılları arasında bu dünyaya merhaba demiş Hepsi şahsına münhasır özel üretilmiş, yokluklar içinde yetişmiş yaralı bir nesil….... KİM BUNLAR? 1950 ile 1970 yılları arasında bu dünyaya merhaba demiş en genci 50,  en delikanlısı 70 yaşında  HALA 18’LİK DELİ TAYLAR GİBİ İDEALLERİNİN PEŞİNDEN KOŞAN HESAPSIZ BİR NESİL..? Hiçbirinin altına hazır bez bağlanmamış… Şeker çuvalından pantolon, canik lastikten ayakkabı giymiş… Okulda ABD süt tozu içirilerek beslenmiş, bir garip nesil… Hiçbirinin renkli çocukluk resmi olmamış… Hatta hiç bebeklik çocukluk resmi olmamış… Hiç biri kreş, dershane, özel okul görmemiş… Ama hepsi profesörlere ders verecek kadar bilgi sahibi olan bir tuhaf nesil… Harp görmüş, darp görmüş… Baskı, çatışma, sorguda işkence görmüş… Karakolda sorgu da Filistin askısını, ceza evinde isyanla tanışmış. En azı 5 ihtilal, 6 muhtıra, 7 post-modern darbeden sağ salim paçayı yırtmış… En azı 10 ekonomik krizden nasibini almış… Tecrübe abidesi yoklukla terbiye edilmiş, dir

Cahit Sıtkı Tarancı - Haydi Abbas

Resim
Cahit Sıtkı askerliğini yedek subay olarak yapmak üzere birliğine gider. O yıllarda yedek subay sayısı az olduğundan her yedek subaya emir eri verilmektedir.   Birliğine gittiğinde bölük yazıcısından künye defterini ister. Sırayla isimlere bakmaktadır bir isim dikkatini çeker. Abbas oğlu Abbas.   Sakat çolak eli yüzünden çürüğe ayrılmış biridir Abbas.Talim bitiminde askerin yanına gönderilmesini ister. Öğle saatlerinde kapı alınır.   Karşısında civan mert yiğit biri selam çakıp; -Abbas oğlu Abbas. Emret komutanım!.. der. Aralarında söyle bir konuşma geçer. -Nerelisin? -Memleket Mardin, kaza Midyat komutan. -Sen benim emir erim olur musun? -Sen bilir komutan! Askere eşyalarını toplamasını söyler ve kendi evinin altındaki boş yere taşınmasını ister. Zamanla askerin zekiliği sıcakkanlılığından etkilenir. Abbas her sabah erkenden kalkar, Cahit Sıtkı ‘ ya kahvaltı hazırlar. Öğle yemeğini sormadan hazırlar.Tüm ihtiyaçlarını karşıdan bir istek gelmeden düşünüp yerine getirir.   Erkenden kalkı

Agora Meyhanesi - Gerçek hikayesi

Resim
Agora Meyhanesi Bilmeyenimiz yoktur bu eseri. Ama çok ilginç ve hazin hikayesini bilmeyenleriniz de çoktur diye tahmin ediyorum. 1890’da bir Rum olan kaptan Asteri , Balat çarşısında bir Meyhane açar. Meyhanesine de Rumca “meydan” anlamına gelen “Agora” adını koyar. Meyhane masa yerine kullanılan dev fıçıları ve ucuz şaraplarıyla kısa zamanda ün yapar. Ama meyhanenin ününü artıran olay ilgisiz bir biçimde İzmir kaynaklıdır. Aradan zamanlar geçer. Tarih 1959’dur. Onur Şenli adında bir tıp fakültesi öğrencisi komşu kızına aşık olur ama aşkına karşılık bulamaz. Aşk acısı ona soluğu birçok zaman, İzmir’in Agora semtinde aldırmaya başlar.  Çünkü Agora salaş meyhanelerin mekanıdır. Bir gün bu salaş meyhanelerden birinde içtikten sonra eve gelir Ve bir mektup yazmaya başlar aşkına. Mektup şöyle başlar: “Sana bu satırları bir sonbahar gecesinin felç olmuş köşesinden yazıyorum…” Onur Şenli Mektubun ileriki bölümlerinde fakına varır ki aslında bir mektup değil bir şiir yazmaktadır. Şiirine de şu

Atatürk - Bakalım gelecek yıla kadar yaşayacak mıyım ?

Resim
  BAKALIM GELECEK YILA KADAR YAŞAYACAK MIYIM? “1938’in yılbaşı akşamı Köşk’e beni çağırmışlardı. Hemen gittim. Kendisini Köşk’ün yukarı katında kitaplığa bitişik açık salonda buldum. İlk sözü ‘Bu akşam bir tarafa çıkmayacağım. Sen de suare görmekten bıkmışsındır. Yılbaşını burada birlikte geçiririz, olmaz mı?’ demek oldu. ‘Büyük sevinçle,’ karşılığını verdim.” “Bir hayli süre, geçen yılın olaylarından ve gelecek yılın işlerinden konuştuk. İsmail Hakkı Kavalalı’nın (Atatürk’ün Harbiye’den arkadaşı) gelmesi üzerine konuşma günün haberlerine, havaya, suya, giyim kuşama dönüştü. Atatürk, özel toplantı ve günlerde, kendi elbise ve giysilerinden istediklerimizi bizlere vermekten mutluluk duyardı. Bu nedenle aklıma gelen bir fikri söylemekten kendimi alamadım ve dedim ki: ‘Paşam, mendillerinize, potinlerinize varıncaya kadar bize vermekten hoşlanıyorsunuz; ne olurdu bir ay önce düşünseydik de, bu gece, yeni bir yıl için başka arkadaşları da çağırarak elbiselerinizi, çamaşırlarınızı ve gömlekl

Albay Reşat, Türklüğün sessiz onurudur, gururudur, cesaretidir.

Resim
  Albay Reşat, Türklüğün sessiz onurudur, gururudur, cesaretidir.   O, Türk Ulusu'nun temsil ettigi tüm değerlerin simgesidir.   O, başlı başına bir Türkiye'dir. Ve O'nun yazgısı, gerçekte Türkiye'nin yazgısıdır... Adını Türk edebiyatında sıkça duyduğumuz Ziya Paşa‘nın oğlu olarak İstanbul’da   doğan Albay Reşat, 1896 yılında Harp Okulu’nu bitirmiş ve Türk’ün kurtuluş mücadelesi   verdiği bir dönemdeki birçok savaşta başarıyla savaşmıştır.Önce Trablusgarp   ve Balkan Savaşları’nda, sonra Birinci Dünya Savaşı’nın Çanakkale cephesinde,   sonra ise Muş ve Bitlis’in düşman işgalinden kurtuluşunda çok büyük başarılar gösteren   Albay Reşat, Mustafa Kemal Paşa‘nın takdiriyle birlikte madalyalar kazanmıştır. 1918'de İngilizlere esir düşen Reşat Bey, daha sonra esaretten kurtulur kurtulmaz   Aralık 1919'da Milli Mücadele'ye katılmak üzere İnebolu'dan "İstiklal Yolu" üzerinden Ankara'ya geçmiştir. Reşat Bey, Mustafa Kemal Paşa tarafından 11. Kafkas

Atatürk - Anne ve Babası

Resim
Üç çocuğundan ikisini savaşlarda kaybetti.   Atatürk'e "Sen sağ ol da yavrum, bize baba diyen elbet bulunur" deyince, Atatürk ona "Benim babam olur musun?" diye sordu. Böylece Atatürk'ün manevi babası oldu. Abditollu Hüseyin Ağa ve Atatürk... Cumhuriyet'in iç ısıtan anısı... Atatürk, Ocak 1925'te yeniden Konya'ya geliyordu. Aradan iki yıl geçmişti. Hüseyin Ağa'nın içi içini yiyordu.   O vakit paşaydı. Şimdi koskoca Cumhurreisi... Acaba kendisini hatırlayacak mıydı? Hüseyin Ağa'nın köyü Konya'ya beş saat uzaktaydı. Fena sayılmayan bir yolu vardı. Ortalama bir Anadolu yerleşkesiydi.   Acaba Koca Cumhurreisi iki sene evvelki kısa görüşmeyi hatırlayıp da bu köyü şereflendirir miydi? Köylü milletin efendisi diyen adam, buraya gelir miydi? Atatürk 3 Ocak'ta Konya garında kalabalık bir grup tarafından karşılandı. İki gün sonra Hüseyin Ağa'nın köyüne haber salındı: Cumhurreisi, 6 Ocak günü köye, Abditollu Hüseyin Ağa'nın evine ziy