Kayıtlar

Yüksek Yüksek Tepelere Ev Kurmasınlar

Resim
Bu öykü Malkara köylerinden alınmış  Belli bir kişinin dilinden yazıya geçirilmiş değildir. Çevrede herkes tarafından bilinen bir öyküdür. Söylentiye göre, çok eskiden köyün birinde Zeynep isimli çok güzel bir kız vardır. Onaltıya yeni bastığında Zeynep'i köylerindeki bir düğünde aşırı (yabancı) köylerden gelen Ali isimli bir genç görür. Ali Zeynep'i çok beğenir ve köyüne döndüğünde kızın babasına hemen görücü gönderir. Zeynep'i Ali'ye verirler. Kısa bir zaman sonra düğünleri olur. Ali, Zeynep'i alıp aşırı köyüne götürür. Zeynep'in gelin gittiği köy ile kendi köyü arası altı gün altı gece çeker. Bu kadar uzak olduğundan dolayı Zeynep, anasını babasını ve kardeşlerini kocası yollamadığı için tam yedi yıl göremez. Bu özlem Zeynep'in yüreğinde her gün biraz daha büyüyerek dayanılmaz bir hal alır. Köyün büyük bir tepesinde bulunan evinin bahçesine çıkarak kendi köyüne doğru dönüp için için kendi yaktığı türküyü mırıldanır ve gözleri uzaklarda sıla özlemini gider

Atatürk'ün sağlık durumu !

Resim
  Atatürk ün sağlık durumu Atatürk’ün tedavisinde sorumlu (müdavi) hekimler Prof. Dr. Neşet Ömer İrdelp (1882-1948) ve Prof. Dr. Nihat Reşat Belger (1881-1961) ile onlara danışmanlık yapan (müşavir) hekimler Prof. Dr. Akil Muhtar Özden (1877-1949), Prof. Dr. Mustafa Hayrullah Diker (Asabiye), Prof. Dr. Süreyya Hidayet Serter (Dahiliye, Biyokimya) (1885-1945), Prof. Dr. Mim Kemal Öke (Hariciye) (1885-1955), Prof. Dr. Samuel Abravaya Marmaralı (1879-1953) ve Prof. Dr. Mehmet Kâmil Berk (1978-1958) idi. Maalesef bu hekimlerin hiçbiri Atatürk’ün sağlık durumu konusunda yeterli yazılı bir belge bırakmadı. Atatürk’ün özel hekimi Prof. Dr. Neşat Ömer İrdelp, 1938’de Sağlık Koruma Kontrol Genel Müdürü Dr. İsmail Asım Arar’a "... Benim kadar Atatürk’ü observe eden yoktur. Notlarım var. Bunlardan bir gün hatıralarımı yazacağım. Atatürk’ü yirmi sene kadar, annesini de on sene kadar tedavi altında bulundurdum > demesine ve Atatürk’ten on yıl sonra vefat etmesine rağmen hatıralarını yazmadı

Kasım Ayı hüzündür, yaprak dökümüdür

Resim
Kasım Ayı hüzündür, yaprak dökümüdür. Bir Ulu Hakanın ebediyete yolculuğudur. 8 Kasım 1938, Salı. Saat 19.00 suları... "Atatürk ağır komaya girmiştir. Başucunda bulunan Dr. İrdelp'e dikkatle bakmış ve "Aleykümselam" deyip kendinden geçmiştir. Atatürk'ün son sözü bu olmuş ve bu koma da son koma olmuştur." (Hasan Rıza Soyak'ın aktardıkları...) Hikayelerden haberdar olmak için e-mail adresinizi girin. Delivered by FeedBurner               

Afrika'da her sabah

Resim
Afrika'da her sabah bir ceylan uyanır, En hızlı çitadan daha hızlı koşması gerektiğini yoksa öleceğini bilir. Afrikada her sabah bir Çita uyanır, En yavaş ceylandan daha hızlı koşması gerektiğini yoksa aç kalacağını bilir. Çita ya da ceylan olmanızın bir önemi yoktur. Yeter ki güneş doğduğunda koşmak zorunda olduğunuzu bilin. Günaydın!

Büyük ATA’nın sağlık durumu; fevkalade vahim - 29 Ekim 1938

Resim
  29 Ekim 1938...   Cumhuriyet Bayramı... Artık Büyük ATA’nın sağlık durumu, fevkalade vahim.. Odasında, yarı uyku halinde, bitkin bir şekilde yatıyor.. Yaşamından umut kesilmiş, her an her şev olabilir..   Oysa O, Ankara’daki törenlere katılmak istemiş, hatta hipodromda, ATATÜRK’ün şeref locasına yorulmadan çıkabilmesi için bir asansör yaptırılmış, ama ne mümkün ?”   Ne olacaksam orada olayım” diyen ATATÜRK doktorlara,”Bütün mesuliyet benimdir. Ankara’ya mutlaka gideceğim” demiştir, ama artık yatağından bile kalkamamaktadır. O sırada Dolmabahçe Sarayı’nın önünden iyice yakın geçen bir vapurun içerisi, Kuleli askeri Lise öğrencileriyle dolu.. Cumhurbaşkanlığı boyunca ilk kez Ankara’daki törenlere katılamayan ve durumu oldukça ağır olan ATATÜRK’ü görmek isteyen öğrenciler, göz yaşları içerisinde, ellerindeki bayrakları, çiçekleri ve şapkalarını sallayarak haykırıyorlar.. ”ATAmızı görmek istiyoruz!... Sonra birden hep bir ağızdan söylemeye başladıkları İstiklal Marşı ile Dolmabahçe Saray

Atatürk ve Afet İnan, Türkiye'deki kadınların siyasi haklarını kazanmalı

Resim
Atatürk ve Afet İnan, ABD Büyükelçisi Joseph Grewin,  Türkiye'deki kadınların siyasi haklarını kazanmalı  

Ünlü Japon Mafyası Yakuza'nın Cinayete Karşı Örgütlenerek Ortaya Çıkışının Hikayesi

Resim
Daha çok Steven Seagal ve Jackie Chan filmlerinden aşina olduğumuz bu kavramın, 1600'lü yıllarda başlayan bir hikayesi var.   yakuza'nın "japon mafyası" olduğunu bilmeyen yoktur. peki bu adamlar ilk nereden çıktı, nasıl palazlandı? yakuza'nın kökenine dair izleri 1600'lü yılların başına kadar sürebiliriz. kabukimono denen, abartılı kıyafetleri ve saç kesimlerine sahip bazı samuraylar, nodachi denen uzun kılıçlarıyla japonya'nın köy ve kasabalarında kafalarına göre terör estiriyor, hatta insanları zevk için öldürdükleri oluyordu.   genellikle shoguna doğrudan bağlı olan ve hatamoto-yakko (shogunun hizmetkarları) olarak da adlandırılan bu kabukimonolar,   şehirlerde kendi kurdukları irili ufaklı gruplar hâlinde gezerlerdi. kendi güruhlarından olmayan insalara karşı son derece kabaydılar, argolu konuşurlar,   itip kakarlardı; fakat kendi gruplarından insanlara oldukça sadık ve saygılıydılar. birbirlerini el üstünde tutar, bu çarpık "ailelerinin"   b

Koca Karı Değil “Koca Karia” İlacı

Resim
Binlerce yıldır dilden dile gelen sözcük veya tabirlerin zamanla kulaktan kulağa değişime uğraması sık rastladığımız bir durumdur. İşte böyle azizliğe uğramış olan bir tabir de “Koca karı ilaçları” deyimidir.  Bu tabirin aslı “Koca Karia ilaçları”dır. Büyük Menderes Nehri ile Dalaman Çayı arasında yaşamış Karia (Karya) uygarlığının geçmişi M.Ö. 3400’lere dayanır.  Bir gün Karia sarayının bahçesinde çığlık duyulur. Bir haykırış. Karia kralının kızıydı bu. Yörenin en zehirli yılanı sokmuştu. 1.5 metre boyunda, kurşuni renkli engerek. Genç kız acı içinde yere yığıldı. Yüzü morarmış, ateşi yükselmiş, narin bedeni titriyordu. Kan ter içindeydi. Hemen hekimlere gösterildi. Hekimler sonucu krala tek cümleyle özetlediler; Maalesef Karia prensesi ölecekti. Kral kahroldu. Biricik kızı ölürken onun elinden bir şey gelmiyordu. Prenses ateşler içinde geçirdi geceyi. Yüzü gözü şişmişti. Kral da çaresizliğin acılarıyla sabahladı. Hekimler genç kızın akşama kadar can vereceğini söylüyordu. Kral kızını

Köy Enstitüleri'nde ilk günüm..

Resim
  KÖY ENSTİTÜLERİ'NDE İLK GÜN "Yemekhaneye yürüdüm. Masamı gösterdiler, oturdum. Masa başkanı yemeği dağıttı. Önüme de bir de o "sarı" toptan koydu. Yemeği yedim. Gözüm masadaki arkadaşlardaydı. O "sarı"yı nasıl yiyeceklerdi? Soyulan şeye, kabuklara ilgiyle bakıyordum. Dayanamayıp sordum: - Bunun adı ne? Arkadaşların kimisi gülüştü: -Hiç mi yemedin? Portakal bunun adı portakal ! dediler." Kaynak: Mehmet Cimi, O Yıllar Dile Gelse Yemekhane de ilk gün... Benzer hikayeler; Peki, siz bir şeyler yapamaz mısınız? Not: Paylaşımları mail ile bilgilendirilmek için lütfen  Tıklayın

Atatürk, ABD'nin ilk Türkiye Büyükelçisi Joseph Grewin

Resim
 Atatürk,  ABD'nin ilk Türkiye Büyükelçisi Joseph Grewin 1930 yılında Orman Çiftliğinde kabulü