Kayıtlar

Kemani Tatyos Efendi

Resim
Hikayenin kahramanı Kemani Tatyos Efendidir.  1858 yılında İstanbul’da doğmuş Türk musikisine bestekar, güftekar olarak 50 ye yakın eser bırakmış, ömrü yokluk içinde geçen öldüğünde kilise defterine ‘Tatyos, 1913 Çalgıcı’ olarak kaydı yapılan bir keman virtüözü… Tatyos pek konuşkan biri değilmiş. Onun ne düşündüğünü neler hissettiğini okuyabilen anlayabilen birkaç arkadaşı, dostu varmış. Koltuğunun altında kemanı, tütünden sararmış bıyıkları, çökmüş avurtları, uykusuzluk ve aşırı içkiden kan çanakına dönmüş göz çukurları ile hayatın yükünü omuzlarında taşıyan, çocukluğundan beri dilini gönlüne hapseden ruhuyla ancak kemanıyla anlatacaklarını anlatan, önceleri düğünlerden kıt kanaat geçimini temin eden daha sonra Galata’daki Pirinççi gazinosundaki hayatı ve yaptığı besteler, semailer, peşrevlerle tanınmış ve İstanbul’un dört bir yanında düzenlenen fasıl heyetlerinde Tatyos Efendinin eserleri çalınır olmuş. Tatyos Efendinin en yakın iki dostu yazar, gazeteci, besteci Ahmet Rasim Bey

Org Cevat Çobanlı Paşa

Resim
  Org Cevat Çobanlı Paşa Aslen Malatya Arapgirli olan kahramanımız  Eyüpsultan’da dünyaya geldi. • Annesi Emine Hanım, babası Osmanlı Genelkurmay Başkanlarından Mareşal Şakir Paşa’dır.   • Ortaöğrenimini Galatasaray Lisesi’nde tamamladı. • Aile mesleği olan askerliğe merak saldı. Haziran 1888’de Harp Okulu’na girdi. • Elde ettiği başarılar sayesinde Harp Akademisi’ne devam etme hakkı kazandı. • 20 Mart 1894’te Harp Akademisi’ni birincilikle bitirerek Kurmay Yüzbaşı oldu. • Devam eden yıllarda Binbaşılık ve Yarbaylık rütbelerine yükseldi. 1894-1900 yılları arasında Padişah Yaveri olarak Maiyet-i Şer'iye Erkan-ı Harbiyesi’nde (Saray Kurmay Kurulu) görev aldı. • Depremden zarar gören askeri yapıların onarımında hizmette bulundu. • 1909-1910 yıllarında Harp Akademisi Komutanı olarak görev yaptı. Mayıs 1911’de İngiltere Kralı’nın taç giyme töreninde padişah adına bulunan Veliahd Şehzade Müşir Yusuf İzzeddin Efendi'nin maiyetinde Londra'ya gitti. • O esnada 1. Ordu Kurmay Başkanl

Çanakkale Geçilmez

Resim
  1922'de Çanakkale'de çekildi bu fotoğraf. İşgal askerleri ve bir Türk askeri yan yana... Yabancı gazeteden aldım. Peki bizim arşivlerde niye yok bu fotoğraf? 1915'te geçilemeyen Çanakkale, 1918'de geçildi. Ders kitaplarında bu süreç yok. 1915'te geçilemeyen Çanakkale, 1918'de öyle bir geçildi ki işgalcileri çıkarmak için 3 yıl uğraşmışız. Yabancılar, Çanakkale'yi Türklere karşı savunmak için yığın yığın asker ve savaş gemisi getirdiler... Kuşadası'ndan, Soma'dan, Balıkesir'den geçen görünmez bir çizgi çektiler. İstanbul'a kadar bu çizgiyi uzattılar. Adına Milne Hattı dediler. Hani Beşiktaş'ın efsane hocası Gordon Milne vardı; işte onun dedesi Soma'da çekmişti o çizgiyi... Türklere, "Bu çizgiyi geçmeyin. dedi. "Buradan ötesi tarafsız ve yasak bölgedir." Padişah, İstanbul'dan çıktığında o hat üzerinden seyahat edecekti. Sevr Anlaşması'nda bilakis padişahın ekibi istedi bunu. Kendi topraklarında aşağılanmak, küç

İlk elektrikli otomobiller

Resim
  1907 Yılında, İngiltere'de bir garajda şarj edilen MRC Midland Demiryolu Şirketine ait kamyonlar. Hepsinin üzerinde Edison marka akü var. Araçlar , 1 saatlik şarj ile 130 km yol yapıyordu. Fakat petrol endüstrisi, elektrikli otomobillere yaşam şansı vermedi. Çünkü tüketilmesi gereken milyarlarca varil fosil yakıt rezervi vardı. Amerika’da 1908 yılında arabaların 1/3’ü elektrik ile çalışıyordu. Henry Ford, üretim bandı modeli ile seri üretimi başlatınca, piyasa altüst oldu. 1912 yılına gelindiğinde, Ford arabanın fiyatı 650 dolara düşerken, elektrikli arabanın fiyatı 1.750 dolara fırladı. Hikayelerden haberdar olmak için e-mail adresinizi girin. Delivered by FeedBurner               

Leningrad Senfonisi

Resim
II. Dünya Savaşı’nın en ağır kuşatmalarından Leningrad Kuşatması, Kuşatma kentin son kara bağlantısının da kesilmesiyle 8 Eylül 1941’de başladı. Şimdiki adı St. Petersburg olan Leningrad’ın düşürülmesi, Hitler’in Sovyetler Birliği’ni istila etme planındaki üç stratejik hedeften biriydi. Kentin politik, askeri ve endüstriyel önemi Nazilerin Sovyetler Birliği’nde ilk olarak buraya göz dikmesine neden olmuştu. Naziler, kente ve çevre yerleşimlerine ulaşan ikmal hatlarını kesmişti. Fakat sert Sovyet direnci nedeniyle taarruzlarından sonuç alamıyorlardı. Kızıl Ordu için Leningrad hayati düzeyde önem taşıyordu. Kentteki yaşamı ve savunmayı sürdürebilmek için Sovyetlerin kullanabildiği tek ikmal ve tahliye yolu Ladoga Gölü’nün üzerinden geçiyordu. İkmal malzemeleri kış aylarında donmuş gölün üzerinde kara taşıtlarıyla sağlanıyordu. Geçen bir yılın sonunda kentin sakinleri tam anlamıyla açlıktan kırılıyordu. Hitler’in gözü kuşatma sırasında kentin akarsu kaynaklarına zehir karıştıracak, akarya

Marmarisli bir çoban

Resim
  Yıl 1915. Marmarisli bir çoban keçilerini otlatırken, denizde boncuk gibi dizili karartılar görür.. Muhtara haber verir, oradan Kaymakama, oradan komutana giden haber İstanbul’a ulaşır. Bu karartılar bir Fransız gemisinin, limanda gördüğü Alman denizaltısına karşı döşediği mayınlardır. İstanbul’dan mayınları toplamak üzere bir deniz subayı ve üç asker gelir. . Mayınlar uzmanlar ve Marmarisli sünger avcılarınca sahile çıkarılır. Uçaklar görmesin diye üzerleri ağaç dalları ile örtülür. Mayınları taşımak için “lök” denilen develer bulunur. Ancak mayınlar develere nasıl yüklenecektir ? Görgü tanığı İsmail Hakkı Kutay anlatıyor ; “Çözümü Marmaris'li denizciler buldu. Mayının tepesine halattan bir simit yaptılar. Bir de altına aynından yaptılar. Aşağıdaki simitle yukarıdakini birbirine bağladılar. Develere yüklediler. “ Mayın kervanı uzun bir yolculukla Gökova’ya gelir. Arabalara yüklenir, Aydın’a götürülür, oradan trene yüklenir ve İstanbulun yolunu tutar. Doğru Haydarpaşa. Haydarpaşa

Neyzen Tevfik

Resim
  Neyzen Tevfik soğuk bir kış günü aç sefil   ortada kalır. Sığınır bir Cami'nin şadırvanına ve bekler ki birisi onu görsün ve yardım etsin.  Fakat hava soğuk gelen giden yok... Çaresiz kalkar yerinden ve perperişan, kalacağı yere doğru yürümeye başlar. O dönemin en varlıklı ailelerinden birinin gencecik oğlu askerden yeni gelmiştir ve O'nu görür ve halini anlar. Genç adam o günün en büyük parasını cebinden çıkartır , takdim edecektir ama bir sorun vardır. Karşısındaki koskoca Neyzen Tevfik’tir. Allah'ın deli ve veli bir kulu..! Koca Neyzen'in sağı solu belli olmaz ki, bir bakarsın devlet başkanlarına kafa tutar bir bakarsın zamanın en zengin adamlarını yerin dibine sokar. Delikanlı parayı buruşturup Neyzen'in ayaklarının dibine doğru hafifçe atar..  Sonra omzuna dokunup; - 'Efendim paranızı düşürmüşsünüz . " der. Neyzen gözleri zaten hasta, zar zor açıyor göz kapaklarını ve çocuğa bakıyor.  Anlıyor tabii ki inceliği, zerafeti.; -Ah be çocuk, ah be evladım.