Kayıtlar

Ekim, 2019 tarihine ait yayınlar gösteriliyor

Büyük ATA’nın sağlık durumu; fevkalade vahim - 29 Ekim 1938

Resim
  29 Ekim 1938...   Cumhuriyet Bayramı... Artık Büyük ATA’nın sağlık durumu, fevkalade vahim.. Odasında, yarı uyku halinde, bitkin bir şekilde yatıyor.. Yaşamından umut kesilmiş, her an her şev olabilir..   Oysa O, Ankara’daki törenlere katılmak istemiş, hatta hipodromda, ATATÜRK’ün şeref locasına yorulmadan çıkabilmesi için bir asansör yaptırılmış, ama ne mümkün ?”   Ne olacaksam orada olayım” diyen ATATÜRK doktorlara,”Bütün mesuliyet benimdir. Ankara’ya mutlaka gideceğim” demiştir, ama artık yatağından bile kalkamamaktadır. O sırada Dolmabahçe Sarayı’nın önünden iyice yakın geçen bir vapurun içerisi, Kuleli askeri Lise öğrencileriyle dolu.. Cumhurbaşkanlığı boyunca ilk kez Ankara’daki törenlere katılamayan ve durumu oldukça ağır olan ATATÜRK’ü görmek isteyen öğrenciler, göz yaşları içerisinde, ellerindeki bayrakları, çiçekleri ve şapkalarını sallayarak haykırıyorlar.. ”ATAmızı görmek istiyoruz!... Sonra birden hep bir ağızdan söylemeye başladıkları İstiklal Marşı ile Dolmabahçe Saray

Atatürk ve Afet İnan, Türkiye'deki kadınların siyasi haklarını kazanmalı

Resim
Atatürk ve Afet İnan, ABD Büyükelçisi Joseph Grewin,  Türkiye'deki kadınların siyasi haklarını kazanmalı  

Ünlü Japon Mafyası Yakuza'nın Cinayete Karşı Örgütlenerek Ortaya Çıkışının Hikayesi

Resim
Daha çok Steven Seagal ve Jackie Chan filmlerinden aşina olduğumuz bu kavramın, 1600'lü yıllarda başlayan bir hikayesi var.   yakuza'nın "japon mafyası" olduğunu bilmeyen yoktur. peki bu adamlar ilk nereden çıktı, nasıl palazlandı? yakuza'nın kökenine dair izleri 1600'lü yılların başına kadar sürebiliriz. kabukimono denen, abartılı kıyafetleri ve saç kesimlerine sahip bazı samuraylar, nodachi denen uzun kılıçlarıyla japonya'nın köy ve kasabalarında kafalarına göre terör estiriyor, hatta insanları zevk için öldürdükleri oluyordu.   genellikle shoguna doğrudan bağlı olan ve hatamoto-yakko (shogunun hizmetkarları) olarak da adlandırılan bu kabukimonolar,   şehirlerde kendi kurdukları irili ufaklı gruplar hâlinde gezerlerdi. kendi güruhlarından olmayan insalara karşı son derece kabaydılar, argolu konuşurlar,   itip kakarlardı; fakat kendi gruplarından insanlara oldukça sadık ve saygılıydılar. birbirlerini el üstünde tutar, bu çarpık "ailelerinin"   b

Koca Karı Değil “Koca Karia” İlacı

Resim
Binlerce yıldır dilden dile gelen sözcük veya tabirlerin zamanla kulaktan kulağa değişime uğraması sık rastladığımız bir durumdur. İşte böyle azizliğe uğramış olan bir tabir de “Koca karı ilaçları” deyimidir.  Bu tabirin aslı “Koca Karia ilaçları”dır. Büyük Menderes Nehri ile Dalaman Çayı arasında yaşamış Karia (Karya) uygarlığının geçmişi M.Ö. 3400’lere dayanır.  Bir gün Karia sarayının bahçesinde çığlık duyulur. Bir haykırış. Karia kralının kızıydı bu. Yörenin en zehirli yılanı sokmuştu. 1.5 metre boyunda, kurşuni renkli engerek. Genç kız acı içinde yere yığıldı. Yüzü morarmış, ateşi yükselmiş, narin bedeni titriyordu. Kan ter içindeydi. Hemen hekimlere gösterildi. Hekimler sonucu krala tek cümleyle özetlediler; Maalesef Karia prensesi ölecekti. Kral kahroldu. Biricik kızı ölürken onun elinden bir şey gelmiyordu. Prenses ateşler içinde geçirdi geceyi. Yüzü gözü şişmişti. Kral da çaresizliğin acılarıyla sabahladı. Hekimler genç kızın akşama kadar can vereceğini söylüyordu. Kral kızını